Yazar "Acar, Necmettin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Arap Baharı Sürecinde Suudi Arabistan’da Güvenlik ve Dış Politika(Nida Akademi, 2023) Acar, NecmettinGeleneksel olarak dış politikasında yumuşak güç unsurlarına başvuran, bölgesel rakipleri ile askeri karşıtlıklardan kaçınan, çatışan taraflar arasında arabuluculuğu önceleyen, maruz kaldığı tehditleri önlemek için ABD güvenlik garantilerine yaslanan İbn Suud rejiminin, Arap Baharı sürecinde bu geleneksel dış politikasından radikal bir şekilde uzaklaştığı gözlemlenmiştir. Bu süreçte rejimin dış politikasında yaşanan radikal değişim küresel, bölgesel ve ulusal düzlemde yaşanan gelişmeler ile bağlantılıdır. ABD’nin rejime sağladığı güvenlik garantilerinde yaşanan azalma, bölgesel aktörlerin rejimi tehdit eden politikaları ve rejimin gücünde meydana gelen nispi artış İbn Suud rejimini Arap Baharı sürecinde iddialı bir dış politikaya yönelmesine yol açmıştır. Rejim, bu süreçte bölgesel rakiplerinden kaynaklı tehditleri tırmandırmayı seçerek doğrudan askeri müdahalesi için bir gerekçe oluşturmuş, bölgesel çıkarlarını genişletmek için askeri güce başvurmayı da içeren çatışmacı bir dış politikaya yönelmiştir. Yeni dönemde geliştirdiği doğrudan askeri müdahaleye dayanan dış politikasını devam ettirebilmek için bölgesel aktörler arasında askeri oluşumlara liderlik etmeye, güvenliğini çeşitlendirmeye ve askeri/endüstriyel kapasitesini mümkün olduğunca arttırmaya çalışmıştır. İbn Suud rejimi, Arap Baharı sürecinde takip ettiği bu iddialı dış politika ile rejimine yönelik tehdide yol açan devletleri ve devlet dışı aktörleri dengelemeyi ve bölge genelinde oluşan güç boşluklarından da yararlanarak jeopolitik nüfuzunu genişleterek Ortadoğu bölgesinde liderlik rolü oynamayı hedeflemiştirÖğe Basra Körfezi Güvenlik Mimarisinde Çin Faktörü(Orion Yayınları, 2022) Acar, NecmettinABD’nin Basra Körfezi güvenlik mimarisindeki rolünü azaltma girişimi ve Arap Baharı sürecinde ortaya çıkan istikrasızlıklar bölgede önemli güvenlik açıklarına yol açmıştır. Bu süreçte, Çin, ekonomik büyümesini sürdürebilmek için Körfez bölgesinden daha fazla enerji ithal etme ve artan üretimi için daha büyük pazarlara erişme poltikasıyla Körfez’e yönelmesi Çin’in bölge güvenliğinde ABD’nin yerini alıp alamayacağı tartışmasını başlatmıştır. Çin’in ekonomik ve askeri kapasitesinin gittikçe güçlenmesi bölge ülkelerinin de Çin ile yakınlaşmak istemelerine yol açmıştır. Bu çalışma, ekonomik faydaya odaklanan ve ekonomik büyümeyi sürdürebilmek için istikrarlı bir uluslararası ve bölgesel ortama ihtiyaç duyan Çin’in, yakın gelecekte Körfez güvenliğinin başat aktörü olmayacağını ortaya koymaktadır. Askeri kapasitesi sınırlı olan ve ABD’yi provoke etmek istemeyen Çin, bölge ülkeleri ile yakın ekonomik işbirlikleri geliştirerek hem kendi hem de bölge ülkelerinin ekonomik kalkınmasını destekleyerek bölge güvenliğine katkı sağlamayı tercih edecektir.Öğe Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Türk-Arap İlişkilerinde Psikolojik Faktörler(Muhafazakar Düşünce Dregisi, 2023) Acar, NecmettinOsmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sürecinde yaşadığı en travmatik olaylardan birisi hiç şüphesiz 1916 yılında Şerif Hüseyni’nin başlattığı isyandır. Osmanlı’nın var olma mücadelesi verdiği bu süreçte Şerif ve ona yakın bazı unsurların, İngiltere ile işbirliği halinde devlete isyan etmeleri Türkiye’de “Arap İhaneti” algısına, ruhsal ve fiziksel bütünlüğü derinden etkileyen bir travmaya yol açmıştır. Cumhuriyeti kuran kadronun, ülkenin geleceğini kurgulamak ve yeni rejimin seküler ve Batı yanlısı ideolojisini kökleştirmek için bu travmayı etkili bir biçimde kullanmış olması da Araplara karşı “kalıp yargıların” pekişmesini sağlamıştır. 2000’li yılların başlarından itibaren Türk güvenlik ve dış politikasında Orta Doğu bölgesinin öncelikli bir alan olarak ön plana çıkmasıyla Türk-Arap ilişkileri yeniden gündeme gelmeye başlamıştır. Son dönemde Arap ülkeleri ile Türkiye arasındaki ilişkilerin seviyesi önemli ölçüde ilerlemiş olsa da ikili ilişkiler toplumlar ve devletler arası kurumsal ilişki düzeyinden ziyade liderlerin kişiliklilerinde ortaya çıkan “liderler arası ilişkiler” düzeyinde kalmaya devam etmektedir. İlişkilerin toplumlar ve devletler arası ilişkiler seviyesine doğru derinleşememesi önemli ölçüde Şerif Hüseyin isyanının yol açtığı travma ve Cumhuriyet elitlerinin bu travmayı ülkenin geleceğini kurgulamak için kullanmış olmalarından kaynaklanmaktadır.Öğe Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’da Devleti Yeniden Yapılandırma Politikası(TASAM Yayınları, 2023) Acar, NecmettinSuudi Arabistan devleti 2010’lu yıllardan itibaren önemli tehditlerle yüz yüze gelmeye başlamıştır. Küresel enerji piyasalarının yaşadığı köklü dönüşümlerin ülke ulusal refahı açısından ortaya çıkardığı tehditler, azalan ABD güvenlik garantileri ve varoluşsal düşmanı olan İran’ın Orta Doğu bölgesinde genişleyen ideolojik ve politik nüfuzu bu tehditlerden bazılarıdır. Suudi rejimine yönelik tehditlerin tırmandığı bir dönem olan 2015 yılında Suudi tahtına çıkan Selman’ın tercihleri ülke politik sisteminin yeniden yapılandırılmasına giden bir süreci başlatmıştır. Bu süreçte Muhammed bin Selman’ı Suudi politik sisteminde hızla yükselen profili ve genç Veliaht Prensin reform ajandası “Suudi müesses nizamı” da denilen ülkenin geleneksel politik sisteminde köklü bir değişime yol açmıştır. Suudi Müesses nizamı diye tabir ettiğimiz devlet geleneğinin kökenleri 1744 yılında Orta Arabistan’ın Necd bölgesinde kurulan birinci Suudi emirliğine dayanır ve bu nizamın kabaca üç temel unsuru bulunmaktadır; İbn Suud ailesi (hanedan), Muhammed bin Abdülvehhab ailesi (ulema) ve kudretli kabileler. Bu yüzden Suudi müesses nizamı veya rejimi denildiğinde sadece ülkeyi yönetme imtiyazına sahip olan kraliyet ailesinin değil yukarıda sayılan tüm bileşenlerin ortak çıkarları anlaşılmalıdır. Veliaht Prens, ülkenin karşı karşıya kaldığı varoluşsal tehditleri dengelemek ve Suudi tahtına giden yoldaki rakiplerini tasfiye etmek için devleti yeniden yapılandırma projensin en büyük destekçisi olmuştur. Muhammed bin Selman’ın Vizyon 2030 projesiyle ekonomiyi petrole bağımlılıktan kurtarmaya çalışması, “Ilımlı İslam” politikasıyla ulemayı ve yolsuzluk operasyonlarıyla hanedanın önemli isimlerini sistemden tasfiye etmesi devletin dayandığı önemli güç merkezlerini zayıflatarak Suudi politik sisteminde önemli bir meşruiyet krizine yol açmıştır. Ortaya çıkan meşruiyet krizini aşmak için bu dönemde rejimin meşruiyetini dayandıracağı yeni bir güç merkezi olarak reform politikalarına destek veren Suudi toplumu ortaya çıkmaya başlamıştır.Öğe Orta Doğu Güvenlik Mimarisinde Yaşanan Değişimin İsrail Siyasetine Etkileri(Lİberal Düşünce Dergisi, 2022) Acar, Necmettinİsrail, 2020 sonrası dönemde içeride Filistinlilere karşı baskıyı artıran, dışarıda ise komşu Arap devletlerine karşı yoğunlaşan saldırgan bir politikaya yönelmiştir. İsrail iç ve dış politikasında yaşanan bu değişim önemli ölçüde 2000 sonrası dönemde Orta Doğu güvenlik mimarisinin yaşadığı dönüşümün bir sonucudur. 2003 yılındaki ABD işgali ile başlayıp 2010 yılındaki Arap Baharı ile devam eden süreç Irak, Mısır ve Suriye gibi bölgesel aktörlerin zayıflayarak bölgesel siyasetteki ağırlıklarını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Arap Baharı sürecinde Filistin meselesine kitlesel destek ve kamuoyu ilgisi uyandıran Reformcu İslamcılık düşüncesinin zayıflaması da Arap kamuoyu nezdinde Filistin meselesine olan ilgide bir azalma ortaya çıkarmıştır. Irak, Suriye ve Mısır gibi güçlü bölgesel aktörlerin zayıfladığı, Reformcu İslamcılık düşüncesinin itibar kaybettiği bir dönemde ekonomik olarak güçlü olsalar da askeri açıdan zayıf olan Körfez ülkelerinin Filistin meselesinde liderliğe soyunmaları İsrail’in elini güçlendirmiştir. Bölgede İsrail’i sınırlama/dengeleme kabiliyetine sahip aktörlerin pozisyonlarında yaşanan zayıflama İsrail’i iddialı ve revizyonist politikalar konusunda cesaretlendirmiştir.Öğe Suudi Arabistan’ın İran’ı Dengeleme Politikasının Değişimi(İran Çalışmaları Dergisi, 2022) Acar, NecmettinKurulduğu günden beri rejim güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamak için dışarıdan hamilere dayanmayı geleneksel dış ve güvenlik politikası olarak benimseyen Suudi Arabistan, 2015 sonrası dönemde yaşanan bazı gelişmeler nedeniyle yeni güvenlik arayışlarına girmiştir. Çünkü bu dönemde Orta Doğu bölgesinde oluşan güç ve güvenlik boşlukları ve İran liderliğinde yükselen Şiilik, Suudi vatandaşı Şiilere cesaret aşılamış ve Şiilerin rejim karşıtı siyasal aktivizmlerine önemli bir destek sağlamıştır. 2015 sonrası ABD’nin Suudi rejim güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik garantilerinin azalması, Suudi liderliğinde oluşturulan “Sünni Konsensüsü”nün Yemen ve Suriye krizlerinde etkisiz kalması, Rusya ve Çin’in İran’la derinleşen ilişkileri Riyad yönetimini dâhili dengeleme politikasına yönlendirmiştir. Bu süreçte Riyad yönetimi içeride ve dışarıda sürdürdüğü Şii karşıtı sertlik yanlısı mezhepsel politikayla içeride rejime muhalif olan Sünni İslamcı kanadın rejimle kenetlenmesini sağlamaya çalışmıştır. Bu politika aynı zamanda Suudi-İsrail yakınlaşmasına Suudi kamuoyunda meşruiyet kazandırmak için de kullanılmıştır.