Yazar "Oktay, Adnan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Âmid-i Sevdâ Gazetesindeki Şiirlerde Tematik Bir İnceleme(Turkish Studies (Elektronik), 2018) Oktay, AdnanAli Emîrî Diyarbakır'da doğmuştur. Osmanlının siyasi olarak en sıkıntılı döneminde ve ardından yeni kurulan Türk Cumhuriyetinin ilk yıllarında yaşamıştır. Kitap okumaya merakı, onu İstanbul'a getirmiştir. Dîvânü Lugâti't-Türk'ün ilim âlemine tanıtılmasında kilit rol üstlenmiştir. Osmanlı toplumundaki fiziksel dönüşümün yanında zihinsel dönüşüme de tanıklık etmiştir. Ali Emîrî hem şair hem de bir naşir olarak dikkat çekmiştir. Çeşitli meselelerle ilgili görüşlerini Osmanlı Tarih ve Edebiyatı Mecmuası ile Tarih ve Edebiyatı Mecmuası’nın yanında Âmid-i Sevdâ (1909) adlı altı sayılık gazetede yayınlamıştır. Bu makalede Ali Emîrî'nin Âmid-i Sevdâ adlı gazetede yayınlamış olduğu şiirler, tema açısından incelenmiştir. Bunun için Millet Kütüphanesi A.E. Gzt. 570 numaralı Âmid-i Sevdâ gazetesi elde edilmiş, gazetedeki şiirler dikkatli bir şekilde tematik açıdan incelenmiştir. Gazetede toplam elli üç adet müstakil şiir tespit edilmiştir. Bu şiirlerden başka, gazeteye serpiştirilmiş olan yaklaşık 150 mısralık irili ufaklı manzum metin tespit edilmiştir. Bu şiirlerin bir kısmı Ali Emîrî'ye, bir kısmı da farklı şairlere aittir. Ali Emîrî, vatan ve millet sevgisini yüreğinde taşıyan bir şairdir. Bu sevgi, onun şiirine de yansımıştır. Ayrıca şair, Osmanlı sultanına derin bir muhabbet beslemektedir. Gazetedeki diğer şairlere ait şiirlerin bir kısmı da bu temayı işlemiştir. Ayrıca gazetedeki birçok şiir, nazire olarak yazılmıştır. Ali Emîrî, gazetenin birinci sayısında elindeki bir şiir mecmuasından bazı şiirleri seçip yayınlamıştır. Bu şiirlerde aşk, sevgi, ayrılık, sultana muhabbet, vatan sevgisi gibi temalar işlenmiştir. Gazetenin sonraki sayılarında da bu temalar bilinçli bir şekilde gündeme alınmıştır. Âmid-i Sevdâ ismi Diyarbakır sevgisini içermektedir. Ayrıca gazetede Âmidli şairlere sıkça yer verilmiştir. Bütün bunlar, Ali Emîrî’nin Diyarbakır’a olan özel muhabbetini göstermektedir. Bu şiirlerde işlenen temalar, şüphesiz Osmanlı Devleti'nin içinden geçtiği kötü şartlarla yakından ilişkilidir. Anahtar Kelimeler: Ali Emîrî, Âmid-i Sevdâ, gazete, aşk, tema, Osmanlı. THE THEMATIC REVIEW IN THE POEMS OF AMID-I SEWDA NEWSPAPER ABSTRACT Ali Emiri was born in Diyarbakir. He lived in politically most difficult time of the Ottoman, and in the early years of the newly formed Republic of Turkey. His curiosity to read books brought him to Istanbul. He had played a key role in introducing of the Diwanu Lugati't-Turk to the science world. He has witnessed the physical transformation along with the mental transformation in the Ottoman society. Ali Emiri has attracted attention as a poets as well as a publisher. He published his opinions about various issues in Osmanlı Tarih ve Edebiyati Mecmuasi (the Ottoman History and Literature Magazine), Tarih ve Edebiyati Mecmuasi (the History and Literature Magazine), and Amid-i Sewda (1909) which is published with six issues. Ali Emiri's poems which have been published in the Amid-i Sewda newspaper are examined in terms of the theme in this paper. To do this, Amid-i Sewda newspaper numbered Millet Library A.E. Gzt. 570 was obtained. The poems of this newspaper were carefully examined in terms of theme (main idea). In total, fifty-three independent poetries have been detected in this newspaper. Apart from these poems, nearly 150 verses large and small poetic texts have been detected in this newspaper. Some part of all these poetic texts are belong to Ali Emiri, and some of them belongs to the different poets. Ali Emiri is a poet who has love of the homeland and nation in his heart. This love has been also reflected in his poetry. Also, he has a deep love to the Ottoman Sultan. Some poems belongs to other poets in the newspaper have also examined this theme. Also, many poems were written as a nazira. Ali Emiri published some poems which were selected from a poem magazine in the first issue of the newspaper. In these poems some themes like love, affection, separation, affection of the Sultan, homeland love were examined. These themes also were examined in the next issues of the newspaper consciously. The name of Amid-i Sewda includes the love of Diyarbakir city. Also the poets from Amid were frequently mentioned in the newspaper. All these show Ali Emiri's special love of Diyarbakir. The themes which were examined poems, were closely related to the bad conditions of the Ottoman State.Öğe Kudüs Tasvirleri: Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe ve Tuhfetü'l-Harameyn Örnekleri(Mukaddime, 2018) Oktay, Adnanen önemli odak noktalarından biri hâline gelmiştir. Kudüs, bir taraftan farklı din ve ırkların merkezi konumundayken öte taraftan da birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Şüphesiz Kudüs'le ilgili birçok eser yazılmıştır. Bu eserlerden biri XIV-XV. asırlarda yaşamış olan Ahmed Fakîh'in Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eseridir. Bir başkası da XVII. asırda yaşamış Nâbî'nin Tuhfetü'l-Harameyn adlı eseridir. Ahmed Fakîh'in eseri manzum bir eserdir. Tuhfetü'l-Harameyn ise manzum-mensur karışık olarak yazılmıştır. Bu eserlere göre müellifler, İslâm dünyası için önemli olan üç kenti ziyaret etmiştir. Bunlar Mekke, Medine ve Kudüs'tür. Bu şehirlerden başka Halep, Şam, Remle, Kahire gibi önemli şehirler de bu yolculukta ziyaret edilmiştir. Bu eserlerde ziyaret edilen kentlerin mimarî yapılarına ağırlık verilmiştir. Bunun yanında şehirlerin dikkat çeken başka yönleri de izah edilmiştir. Bu çalışmada bahsedilen eserlerde özellikle Kudüs şehri ile ilgili anlatılar esas alınmıştır. Ahmed Fakîh, Kudüs'te iki ay kalmıştır. Nâbî ise hac yolculuğu esnasında Kudüs’ü ziyaret etmiş, orada toplam üç gün kalmıştır. Çalışmada müelliflerin Kudüs’le ilgili gözlemleri ve tespitlerine yer verilmiştir. Müellifler bu şehri anlatırken hangi pencereden bakmaktadır? Şehri tasvir ederken nelere yer vermekte, hangi edebî ifadeleri kullanmışlardır? Tasvirler yaparken hangi edebî sanatları kullanmayı tercih etmişlerdir? Neticede görülmüştür ki, her iki şâirin ya da nâsirin de anlattığı Kudüs, Aksâ Harem-i Şerîf'ini merkeze alan bir Kudüs'tür. Bu eski şehir, bugün âdeta Mescid-i Aksâ ile özdeşleşmiştir. Bunun yanında şehrin surları ve Aksâ’nın doğu tarafında yer alan Zeytin Dağı, Kudüs'e ayrı bir değer katmaktadır. Bu çalışmada belge tarama, örnekleme, karşılaştırma yöntemleri kullanılmıştır. Bu metotlarla Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe ve Tuhfetü’l- Harameyn adlı eserlerdeki örneklerde Kudüs’ün tasviri ile ilgili hususlar tespit edilmiştir. Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe, oldukça sade bir üslupla yazılmıştır. Bu eserde ayrıca edebî sanatlara pek de yer verilmemiştir. edilmiştir. Yazar bu eserde Kudüs'ü kendine has bir üslupla anlatmış, bunun için Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan terkipli ifadeler kullanmıştır. Ahmed Fakîh içinden geleni kâğıda döken bir şâirdir. Nâbî ise şehre tam bir vakar, edep, saygı ile yaklaşmıştır. Bu da Şâir Nâbî'nin Kudüs karşısında tam bir mümin şâir pozisyonunda olduğunu göstermektedir. Ayrıca her iki müellifin eserleri Kudüs'ü o dönemlerde tam bir İslâm kenti olarak sunmaktadır. The Descriptions of Quds: The Examples of Kitabu Awsafi Masajid Al-Sharifa and Tuhfat Al-Haramain Abstract: Quds is a historical city which dates back to 3000 B.C. It has become one of the most important focal points of the world nowadays. It has not only been the centre for various religions and races but also cradled many civilisations. Undoubtedly there have been written up many works about Quds. One of these works is Kitabu Avsafı Masajid al-Sharifa, written by Ahmad Faqih, a poet who lived in the 14th-15th centuries. Another one is Tuhfat al- Haramain by the poet Nabi who lived in the 17th century. While Ahmad Faqih's work has been written in verse, Nabi's Tuhfat al-Haramain has been written both in verse and prose. According to these works, the poets visited three cities which are significant for the Islamic world. These cities are Mecca, Medina and Quds. Other than these cities, the poets have also visited some other cities like Aleppo, Damascus, Remle and Cairo during their journey. In these works, they give some information about these cities in many respects, namely, from architectural features to their lifestyle. The narratives, especially the ones regarding the city of Quds have been based on in the works referred to in this study. Ahmad Faqih stayed in Quds for nearly two months. Nabi, however, visited Quds during pilgrimage journey and stayed there for only three days. We gave coverage to the observations and determinations of the poets about Quds in our study. What were their perspectives like, which places did they mention and which literary expressions did the poets use while describing this city? Which literary arts have been used and preferred by the poets when making descriptions. Consequently, the Quds explained by each of the poets or writers is the one that centres Haram-i Sharif of Aqsa as is seen. Today, this ancient city is almost identified with the Masjid al-Aqsa. Also, the city walls and Zeytun (Olive) Mountain, located in the east of the Aqsa, make the Quds even puts more value to its sanctity. In this study, we used the methods document scanning, sampling, and comparison. By using these methods, we detected the aspects about the description of the Quds exemplified in the works. Kitabu Avsafı Masajid al Sharifa and Tuhfat al-Haramain. Kitabu Evsafı Masajid al-Sharifa has been written in a quite simple style. Literary arts are not much covered separately in this work. In his work Tuhfat al-Haramain, however, Nabi prefers a heavy, fancy, and artful style. The writer describes the Quds with a distinctive style, and thus, uses compounded expressions consisting of the words of Arabic and Farsi origin. Ahmad Faqih is a poet who writes impulsively. Yet, Nabi approaches the city with a complete dignity, decency, and respect. This shows that the poet Nabi is literally a sincere and faithful believer of the Quds. Besides, the works of the two authors present the Quds as a typical Islamic city in that period. Keywords: Quds, Ahmad Faqih, Nabi, hadj, description, Turkish literature.Öğe NÂBÎ’NİN MÜNŞEÂT’INDA YERLEŞİM YERLERİ ve DİYARBAKIR(2016) Oktay, AdnanNâbî, Dîvân edebiyatı geleneği içerisinde hikemî tarzın en büyük temsilcisi olarak bilinmektedir. Yapılan yeni çalışmalar, onun daha iyi bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır. Dîvân edebiyatında bir ekol sahibi olan Nâbî'nin âdeta bir külliyatı andıran Münşeât'ının bilim dünyasında bir bütün olarak çalışılması oldukça yenidir. Nâbî'nin Münşeât adlı eseri bir doktora tezi olarak hazırlanıp tamamlanmıştır. Bu makalede Münşeât'ta yerleşim yerleri ve özellikle de Diyarbakır şehrinin izleri aranmaya çalışılmıştır. Böylece Nâbî'nin şehirden/kentten beklentilerinin yanında bundan ne anladığı da anlaşılmış olacaktır. Münşeât'ta geçen "Kadîmden Diyâr-bekr'e küçük İstanbul didüklerinün ma'nâsı dahı zamân-ı devletinüzde zâhir oldı." ifadesi, Diyarbakır'ı övmek ve Osmanlı dönemindeki yerini ve önemini belirtmek için kullanılmış son derece mühim bir ifadedir. Bu ifade, ayrıca İstanbul ile aynı cümlede kullanılmış olan Diyarbakır'ın şâir ya da dönem için ehemmiyetini de gözler önüne sermektedir. Nâbî, Münşeât'taki mektuplarında bazı arkadaş, dost ve tanıdıklarına yer vermiştir. Bu kişilerin yaşadığı yerler de zorunlu olarak ilgili mektuplarda zikredilmiştir. Anılan yerler, mektubun gönderildiği kişinin karakter özelliklerine göre anlam kazanmaktadır. Böylece Nâbî'nin mekân içindeki insana/bireye bakışı ortaya çıkmaktadır. Mekân, orada hayatını sürdüren bireylere göre anlam kazanmaktadır. Bir mekânda yaşayan kişi ya da kişilerin zayıf karakterde olmaları, Nâbî tarafından eleştirilmiştir. Böyle bir durumda Nâbî, tercihini yaşanılan yerden yana kullanmıştır. Mekân, Nâbî için değerlidir. O, bazen insanın mekân içinde düzensizliğe sebep olduğunu düşünmektedir. Ama bu kaosa sebep olan insanın yeniden hizaya çekilmesinde en etkili unsur olarak yine insanı görmektedir.Öğe Özmen, Abdulsamet. (2017). Za'îfî: Ahbârü'l-iber (İbretli Hikâyeler-İnceleme-Metin). Ankara: Sonçağ Yayınları(Turkish Studies (Elektronik), 2018) Oktay, AdnanEski Türk Edebiyatı hocalarından Abdulsamet Özmen'in hazırladığı Ahbârü'l-İber, 808 sayfa, ikinci hamur kâğıt ve karton kapaklı şekilde basılmıştır. Kitap, baskı kalitesi açısından emsallerine göre oldukça kalitelidir. Sayfa sayısının fazla olması kitaba özel ve dikkat çekici bir hava katmıştır. Özmen, akademik çalışmalarına bir Eski Türk Edebiyatı hocası olarak devam etmektedir. Doktora çalışmasında Zeyl-i Siyer-i Veysî gibi oldukça ağır bir metni çalışmış olması, ona didaktik kaygılarla halk için yazılmış böyle sade bir metni okurken ayrı bir yetkinlik kazandırmıştır. Dinî ve ahlâkî değerlerin eğitimi ile ilgili materyallerin önemli bir parçası olan masal, hikâye ve kıssalar, özellikle eğitimde çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır. Tarihte Binbir Gece Masalları'nın ilk örnekleri, Dede Korkut Hikâyeleri gibi kıymetli eserler, didaktik bir kaygıyla çoğu zaman sözlü gelenek içinde üretilmiştir.Öğe TERCEME-İ TEVÂRÎH-İ ŞEREF HÂN’DA BİR CEZALANDIRMA YÖNTEMİ OLARAK KAFA KESME(2016) Oktay, AdnanKafa kesme, klasik cezalandırma yöntemlerinden biridir. Savaş meydanlarında kafa kesme, en iyi, en kestirme, en sonuç alıcı bir öldürme ya da etkisizleştirme yöntemi olarak kullanılmıştır. Sınırlı imkânlara sahip bir gücün kendi rakibini ya da düşmanını en hızlı ve en kesin bir şekilde etkisiz hâle getirmesi gerekmektedir. Kafa kesme, ceza hukukunda da âdeta vazgeçilemez bir infaz yöntemi olarak uygulanmıştır. Bu makalede Şeref-nâme tercümesindeki "kafa kesme" motifine yer verilmiştir. Şeref-nâme, 1597 tarihinde Şeref ibni Şemseddin tarafından Farsça olarak yazılmıştır. Şeref-nâme, yazıldıktan sonra Arapça, Türkçe, Fransızca, Rusça, Kürtçe gibi doğu ve batı dillerine çevrilmiştir. Şimdiye kadar Şeref-nâme'nin Türkçeye tercüme edilmediği kanaati hâkim olmuştur. Ancak eserin farklı zamanlarda doğrudan Farsçadan yapılmış olan iki ayrı Türkçe tercümesi tespit edilmiştir. Bu tercümelerden biri Mehmed b. Ahmed tarafından yapılmıştır. Bu tercümenin üç ayrı nüshası tespit edilmiştir. Bunlardan ikisinin tarihi tespit edilememiş, diğerinde de 1080/1669 tarihine yer verilmiştir. Şerefnâme'nin Türkçe tercümelerinden bir diğeri olan Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân ise Şem'î tarafından 1092/1682 yılında yazılmıştır. Bu tercümenin de iki nüshası elde bulunmaktadır. Burada kafa kesme şeklinde gerçekleşen insan hayatına son verme formu, Klasik Türk edebiyatı metinlerinden ve özellikle Terceme-i Tevârîh-i Şeref Hân adlı tercüme eserden örnekler verilerek işlenmiştir. Bu çerçevede "kafa kesme" neyi ifade etmektedir; neden böyle bir yönteme başvurulmaktadır gibi sorulara cevaplar aranmıştırÖğe Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid'de Edebî Tenkidin Sözü: Hicrî XIII. Asır Şairleri(Turkish Studies -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2018) Oktay, AdnanTezkireler edebiyatta bir tür olarak şair ve yazarların hayatları, eserleri ve edebî kişilikleriyle ilgili bilgi veren birinci dereceden önemli eserlerdir. Türk edebiyatında ilk tezkire Ali Şîr Nevâî'nin Mecâlisü'n-Nefâ'is adlı eseridir. Daha sonra Sehî Bey, Latîfî, Âşık Çelebi gibi şahsiyetler tarafından tezkireler yazılmıştır. Son tezkireler arasında XIX. yüzyılda Tevfîk'in Mecmû'a-i Terâcim'i, Mehmed Tevfîk'in Kâfile-i Şu'arâ'sı yer almaktadır. Klasik tezkire geleneği XX. yüzyılda Ali Emîrî'nin Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid'i ile devam etmiştir. Mahmud Kemal İnal, tezkiresinde ele aldığı şahsiyetle ilgili en ince detaya yer vermiş, tezkireciliğe adeta yeni bir ruh kazandırmıştır. Tezkire geleneği, İnal'in Son Asır Türk Şairleri adlı tezkiresiyle sona ermiş, yerini antolojik eserlere bırakmıştır. Tezkirelerde genel olarak şairin doğum ve ölüm yeri ve tarihi, mesleği, yaşam şekli, dünya görüşünün yanında, şairin eserleri ve edebî kişiliğine yer verilmiştir. Böylece okuyucu, tezkire sayesinde şairle ilgili bazen çok kısıtlı bazen de çok yönlü ansiklopedik bilgilere sahip olabilmektedir. Tezkirelerde şair, yazar ve eserleri tenkit edilirken çeşitli kalıp ifadeler kullanılmıştır. Bunlar arasında tab'-ı belâgat-şi'âr, tab'-ı sâfî, sihr-sâz, zâde-i tab'-ı dürer-bâr, âb-dâr, bî-hemtâ, 'âlem-ârâ, bî-pâyân, lâ-nazîr, dil-pezîr, garîb, ma'nî-dâr gibi kavramlar yer almaktadır. Ali Emîrî de tezkiresinde ele aldığı şairler ve eserlerini zât-ı velâyet-simât, eş'âr-ı selâset-şi'âr, nâtıka-senc-i belâgat, şu'arâ-yı asrînin güzîdesi, 'âlim, şâ'ir, mutasavvıf, zât-ı âlî-kadr, garîb-fıtrat, âsâr-ı ra'nâ, me'âl-i 'azâmet-pîrâ, kıt'a-yı dil-ârâ-yı yâkût, dür-dâne-i şehvâr gibi sözlerle tenkit etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Ali Emîrî'nin Tezkire-i Şu'arâ-yı Âmid adlı tezkiresinde şair ve eserlerini sunarken kullandığı tenkit "söz"lerini tespit etmektir. Çalışma yapılırken klasik tezkirelerle ilgili belge tarama, el yazması ve matbu eser inceleme, karşılaştırma, bulguları analiz yöntemleri kullanılmıştır. Sonuçta bir tezkireci olarak Ali Emîrî'nin işlediği şahsiyetle ilgili elde ettiği her türlü bilgiyi tezkiresine alırken eski Türk edebiyatı tezkire geleneği içinde kaldığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Ali Emîrî, tezkire, şair, eski Türk edebiyatı, tenkit. THE WORD OF LITERARY CRITICISM IN TADHKIRA-I SHU'ARA-YI AMID: THE POETS OF HIJRI 13TH CENTURY ABSTRACT Tadhkiras are very important works that provide information about the lives, works, and literary personalities of poets and authors, as a kind of literature. The first example of tadhkira in Turkish literature is the work of Ali Shir Newai, which named Majalisu'n-Nefa'is. Then, tadhkiras have been written by some authors like Sehi Bey, Latifi, and Ashiq Chelebi. The Majmu'a-i Terajeem which is written by Tewfiq and the Qafile-i Shu'ara which is written by Mehmet Tewfiq are among the recent tadhkiras in XIX. century. Classical tadhkira tradition in XX. Century continued with Ali Emiri's Tadhkira-i Shu'ara-yi Amid. Mahmud Kemal Inal has placed even the smallest details about the famous literary personalities, and has given a new spirit to the tadhkira. Tadhkira tradition has ended with Inal's Last Century Turkish Poets, and replaced with antologic works. The tadhkiras generally provide some information about the poet including place and date of birth, place and date of death, his/her occupation, life style, worldview, his/her works and and literary personality. Therefore, the readers may sometimes obtain limited and sometimes multidirectional encyclopedic information about poets from the tadhkira. In tadhkiras, some mold expressions were placed when criticise the poet, author and their works. Some of these include tab'-i belâgat-şi'âr, tab'-i sâfî, sihr-sâz, zâde-i tab'-i durer-bâr, âb-dâr, bî-hemtâ, 'âlem-ârâ, bî-pâyân, lâ-nazîr, dil-pezîr, garîb, ma'nî-dâr etc. Ali Emiri has also criticised some poets and their works in his tadhkira, with some words such as zât-i velâyet-simât, eş'âr-i selâset-şi'âr, nâtiqa-senc-i belâgat, şu'arâ-yi asrînin guzîdesi, 'âlim, şâ'ir, mutasavvif, zât-i âlî-qadr, garîb-fitrat, âsâr-i ra'nâ, me'âl-i 'azâmet-pîrâ, qit'a-yi dil-ârâ-yi yâqût, dur-dâne-i şehvâr etc. The aim of this study is to identify the criticism “words” that Ali Emiri used to present the poets and their works in the Tadhkira-i Shu'ara-yi Amid. During undertaking this study, the document scanning about classical tadhkiras, review of manuscripts and printed works, comparison method, analysis of findings methods were used. As a result it has been observed that Ali Emiri as a tadhkira writer stayed in old Turkish literature tadhkira tradition while he took into his tadhkira every knowledge related to the literary personalities.