Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 135
  • Öğe
    Mug Dağı’ndan Soğdca Belgeler II: Hukuk Belgeleri ve Sözleşmeler - Okuma, Çeviri ve Yorum (Sözlük Çevirisi)
    (International Journal of Old Uyghur Studies, 2023) Atsız, Mahsun
    Bu çalışmada V. A. Livşits'in “Юридические Документы и Письма - Чтение, Перевод и Комментарии” başlıklı kitabındaki "sözlük" kısmı Rusçadan Türkçeye çevrilmiştir.
  • Öğe
    Halide Edib Adıvar’ın Kubbede Kalan Hoş Sada Hikâyesinde Seslerden Müteşekkil Kültürel Çevre
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 27/05/2022) Ete, Mehmet Ragıp
    Halide Edib Adıvar’ın öldükten sonra yayımlanan “Kubbede Kalan Hoş Sada” hikâyesinde yazarın, hayatının son yıllarında sanatında ve fikriyatında ağırlık kazanan eskiye/maziye ait değerleri estetik zevk veren kültürel unsurlar olarak görme tutumunu görmek mümkündür. Hikâyede İstanbul’un gündelik yaşantısını konu alan bir opera beste yarışmasının düzenlenmesi ve İstanbul’un sokak seslerinden meydana getirilen bir “Kubbede Kalan Hoş Sada” bestesinin birinci seçilme serüveni anlatılır. Birinci seçilen operanın, sabah ezanından başlayıp gece yarısına kadar olan süre zarfında, İstanbul sokaklarından yankılanan (ezan, satıcı, dilenci) seslerinden oluşturulması, okuyucuya eski İstanbul’un gündelik sokak yaşantısını Halide Edib’in perspektifinden gözlemleme imkânı sunarken; yazarın eski hayat-yeni hayat hakkındaki tasarruf ve düşünceleri hakkında değerlendirmelerde bulunma olanağı da sağlar. Sokak seslerinin mahalle kültürünü oluşturma ve yaşatmadaki önemine dikkat çekilen hikâyede, kaybolmaya yüz tutmuş kültürel değerlerin hatırlatılması okuyucuya teklif edilir. Osmanlıdan miras kalan gündelik hayat pratiklerine ve maziye ait değerlere olan bakışında çağdaşı olan birçok Cumhuriyet Dönemi yazarından farklı bir tavır sergileyen Halide Edib, sentezci ve sahiplenici bir tutum sergileyerek, maziyi ve eskiye ait değerleri kucaklar. Maziye ait değerlere estetik ve hoşgörülü bir çerçeveden bakan yazar, eski günlere duyduğu özlemi, kurguladığı hikâyede eski İstanbul’a ait sokak seslerinden müteşekkil opera eserini birinci seçtirerek ve dinleyici halkın yoğun teveccühünü yansıtarak dile getirir. Halide Edib’in bu özleminde yurtdışında uzun bir süre kalmasının da etkilerinden söz edilebilir. Söz konusu hikâyede, kurguya mekân olarak İstanbul sokaklarının seçilmesi, edebî eser-çevre ilişkisinin irdelenmesini zorunlu kılması açısından önemli olmakla beraber; çevrenin insanların ve toplumların hayatında teşkil ettiği yer, ifade ettiği anlam ve yüklendiği işlev edebî bir tür olan hikâye araç kılınarak incelenmeye çalışılacaktır.
  • Öğe
    SABAHATTİN ALİ'NİN HASAN BOĞULDU HİKÂYESİNDE ARKETİPSEL SEMBOLİZM
    (02/02/2020) Ete, Mehmet Ragıp
    Edebi metinlerin tahlil yöntemlerinden biri olan Arketipsel Sembolizm, Edebiyat ve Psikoloji bilimlerinin disiplinler arası ilişkileri kullanılarak meydana gelen bir tahlil tekniğidir. Edebi eserlerin çok katmanlı anlam yapılarını ortaya çıkarmaya çalışan bu inceleme tekniğinde, metinde kullanılan sembollerin ne anlama geldiği ve yazar tarafından hangi amaçla kullanıldığı tespit edilmeye çalışılmaktadır. Hem metne hem de okuyucuya farklı bakış açıları ve anlam zenginlikleri kazandırmayı amaçlayan bu teknik sayesinde metin farklı okumalara tabi tutulabilmektedir.
  • Öğe
    Âşık-Maşuk-Rakîb Bağlamında İsmet Özel Şiirinde Aşk
    (İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 2023) Yakut, Emrullah
    Nefis, akıl ve aşk itici güçleri arasında şekillenen insanın varoluş macerası, yine insanın dilsel dışavurum ürünleri olan edebî metinlere ve özellikle şiire büyük ölçüde yansımıştır. Bu dışavurum, farklı edebî geleneklerde yüzeysel farklılıklara sahip olmakla birlikte ortak bazı yönleri de ihtiva etmektedir. Klasik şiirde âşık-mâşuk-rakîb üçlüsü arasında cereyan eden aşk temasının İsmet Özel şiirinde de benzer biçimlerde tezahür ettiği söylenebilir. Klasik şiirde mecâzî ve hakîkî aşk arasında çoğu zaman sınırları belirsizleştiren, ayrımları anlamsızlaştıran bir geçişkenlik vardır. Özel’in şiirinde ise ideolojik hedeflerle tensel arzuların iç içe geçtiği, bunlar arasında keskin geçişlerin yaşandığı bir aşk söz konusudur. Klasik şiirde aşk, insanın tekâmül sürecinin önemli bir vasıtasıdır. Benzer şekilde İsmet Özel için de aşk, insanı varoluş atılımına sürükleyen bir harekettir. Diğer yandan klasik şiirde âşık kendi benliğini adeta yok ederek (fenâ) maşuğa kavuşurken İsmet Özel’in şiirinde güçlü bir “Ben” vurgusu dikkat çekmektedir. Ancak bu Ben’in aynı zamanda bir maşuk olarak anlaşılmasına fırsat veren ipuçları, klasik şiirde ve tasavvuf düşüncesinde bilinen âşık-maşuk bütünlüğü çerçevesinde meseleyi daha ilginç bir boyuta taşımaktadır. Bu makale, klasik şiir ile İsmet Özel şiirindeki aşk anlayışını ve âşık, mâşuk, rakîb tezahürlerini mukayeseli bir şekilde ele almayı, benzerlikleri ve farklılıkları tespit ve tahlil etmeyi amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Dinsel Tipolojiler
    (Pegem Akademi, 06/2022) Ete, Mehmet Ragıp
    Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Dinsel Tipolojiler
  • Öğe
    Yazar ve Okur İlişkisi Bağlamında: Bir Tereddüdün Romanı
    (10/05/2017) Ete, Mehmet Ragıp
    Bir Tereddüdün Romanında Peyami Safa, yazdığı romanların okuyucuları konumunda olan iki kadın karakter Mualla ve Vildan ile yazarlık serüveni hakkında konuşmalar yapmaktadır. Romancı, kadın okuyucularına; romanını yaratım süreci, eserini oluştururken göz önünde bulundurduğu kıstaslar, romanlarındaki olmazsa olmazları, hedeflediklerine ulaşmadaki başarısı veya başarısızlıkları gibi konularda sanatını tanımlayacak nitelikte ipuçları vermektedir. Bu samimi paylaşımları, aynı zamanda yazarın kendi romancılığını kritiğe tabi tutması olarak da değerlendirmek mümkündür. Romancı ve okurları arasında cereyan eden bu konuşmalar; Edebiyat bilimi ve roman sanatı adına oldukça önemlidir. Bunlardan hareketle; Peyami Safa’nın roman türü ile ilgili düşünceleri ve kendi romancılığının karakteristiği hakkında çıkarımlarda bulunmak hedeflenmektedir
  • Öğe
    Taşra Taşan Mânâ: Taşın Zikri
    (DBY Yayınları, 2023) Yakut, Emrullah
    Abdülkadir Dağlar, Erhan Çapraz, Ertuğrul Karakuş'un editörlüğünde hazırlanan bu şerh-tahlil kitâbında, Su Kasîdesi’ne dâir, farklı kalemlerden çıkmış 56 adet müstakil yorumlama yazısı bulunmaktadır.
  • Öğe
    Sâib-i Tebrîzî Dîvânı Şerhi
    (VakıfBank Kültür Yayınları, 2023) Yakut, Emrullah
    Klasik şiir geleneğinde, sanat ve anlam derinliğine dayanan bir üslûp olan Sebk-i Hindî, XVI ve XVII. yüzyılda ortaya çıkmış; İran, Hindistan, Afganistan, Irak, Tacikistan ve Osmanlı coğrafyasında etkili olmuştur. Bu üslûp, klasik şiirin müesses nizamında, yani asırlar boyu devam eden yerleşik estetik yapısı ve anlam dünyasında gerçekleşen en kayda değer değişimlerden biri olarak sayılabilir. Yeni, orijinal ve girift mazmunlar, ince hayaller, anlam kapalılığı, az kelime ile çok şey ifade etme gibi hususlar bu üslûbun ayırt edici vasıflarını teşkil eder. Söz konusu anlam kapalılığının, girift mazmunların ve ince hayallerin çözümlenmesine duyulan ihtiyaç, Türkçe şerh faaliyetlerine yeni bir ivme kazandırmıştır. Bu sahada telif edilen şerhlerden biri de Ebûbekir Nusret Efendi tarafından Sâib-i Tebrîzî’nin bazı şiirleri için kaleme alınmıştır. Az sayıda Türkçe şiiri de bulunan Sâib-i Tebrîzî söz konusu üslûbun en önemli temsilcilerindendir ve divan şairlerimizden Nâbî’yi de derinden etkilemiştir. Çözümlenmesinde kimi zaman güçlüklerle karşılaşılan Hint üslubu şiirinin şerh edilebilmesi için bir şarihin ileri derecede şiir bilgisine sahip olması gerekir. İşte Ebûbekir Nusret Harputî böyle bir müktesebata sahiptir. Âlim ve mutasavvıf kişiliğinin yanı sıra şiir söyleyecek düzeyde dilin inceliklerine vakıf olması bu şerhi daha anlamlı ve değerli kılmaktadır. XVIII. yüzyıl şair ve yazarı Nusret Efendi’nin Sâib-i Tebrîzî Dîvânı Şerhi, metnin daha kolay anlaşılmasını sağlayacak bir lügatçe ile birlikte bugünün okuyucularının ilgisine sunuluyor.
  • Öğe
    Reşat Nuri Güntekin ve Eğitim
    (Pegem Akademi, 01/05/2022) Ete, Mehmet Ragıp
    Kitap bölümünde Reşat Nuri Güntekin'in Yeşil Gece romanı özelinde eğitime ve eğitimciye olan bakışı değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    HIZIRLA KIRK SAAT’TE DİNÎ REFERANSLAR
    (Mardin Artuklu Üniversiyesi, 09/2013) Ete, Mehmet Ragıp
    Bu çalışma, Sezai Karakoç‟un Hızırla Kırk Saat isimli şiir kitabındaki dinî referansları tespit ve tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Hızırla Kırk Saat, dinî referans ve vurguların yoğun olarak işlendiği şiirlerden oluşmaktadır. Sezai Karakoç, İkinci Yeni akımına mensup şairlerden sayılmasına rağmen, şiirlerinde o dönem işlenen temalara çok az değinmiştir. Karakoç, şiirlerini oluştururken çağdaşları tarafından unutulmuş veya tercih edilmeyen temaları, bilinçli olarak şiirine misafir etmiştir. Bunlar ağırlıklı olarak İslami döneme ait dinî şahsiyetlerin ve bazı mucizevi olayların anlatıldığı temalardır. Karakoç, bununla okuyucusunun zihin ve gönül dünyasında yeni bir gündem oluşturma hedef ve gayretindedir.
  • Öğe
    Refik Halit Karay’ın Kadınlar Tekkesi Romanında Hedonist Din Adamı Tipolojisi: Şeyh Baki
    (Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 25/05/2022) Ete, Mehmet Ragıp
    Refik Halit Karay’ın Kadınlar Tekkesi (1956) romanı, tekke ve zaviyelerin resmi olarak kapatıldığı 1940’lar Türkiye’sinde din adamı kimliğini, kendisine sağladığı kutsallık özelliğinden faydalanarak, şehevî arzularının tatmini için kullanan Şeyh Baki merkeze alınarak kurgulanan bir eserdir. Geleneksel din adamı tipolojisinden oldukça farklı bir görünüm sergileyen Şeyh Baki modern, lüks giyim kuşamıyla, mükemmel derecedeki Fransızca, İngilizcesiyle ve modernize ettiği tasavvufi görüşleriyle, müritlerini İstanbul’un zengin, sosyete, elit kadınlardan oluşan dar bir çerçeveyle sınırlandırmış, yaşadığı konağı tekke hüviyetine büründürerek cinsel arzularına mekân olarak kullanmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada yaşanan inanç krizlerinin, manevî bunalımların ve anlam arayışlarının Cumhuriyet Türkiye’sinde, tekkeye dönüştürülmüş bir konakta yansıma bulduğu ortam, dinî yozlaşmanın, ahlaki çürümenin ve din istismarının tecessüm ettiği din adamı Şeyh Baki’nin tahlil edilmesini önemli kılmaktadır. Çalışmada, dönemin sosyolojisi ve bireylerin psikolojileri göz önüne alınarak din, maneviyat ve inançlar bağlamında değerlendirmeler, tespitler yapılacaktır.
  • Öğe
    Midyat Süryanilerinin İbadet Yerleri Etrafında Oluşan Efsaneler/Menkıbeler
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 06/06/2012) Ete, Mehmet Ragıp
    Mardin ilinde Süryanilerin geçmişten günümüze yoğun olarak yaşadıkları ilçelerin başında Midyat gelmektedir. Bu bağlamda Midyat şehir merkezi ve çevre köylerde Süryanilere ait çok sayıda kilise ve manastır bulunmakta olup bunlardan bazıları günümüzde halen aktiftir. Efsanelerde anlatılan olaylar çoğunlukla belli bir mekâna, adı sanı bilinen ve tanınan ünlü kişilere bağlıdır. Süryanilerin kutsal ibadet yerleri olan kilise, manastır etrafında gelişen; çoğunlukla din adamları ve göstermiş oldukları olağanüstü davranış biçimlerini ele alan efsaneler/menkıbeler; Midyat Süryanilerinin dini hayattaki inanış kodlan hakkında fikir sahibi olmamız açısından önemlidir. Bu bildiride, Midyat Süryanilerinin kutsal mekânları olan; kilise, manastır etrafında oluşan efsaneler incelenecektir.
  • Öğe
    Emrî Divanı'nda Hüsn-i Ta'lil Malzemesi Olarak Deyimler
    (2020) Yılmaz, Bahar
    16. yüzyılın önde gelen şairlerinden Emrî, muamma ve tarih düşürme üstadı olarak bilinmektedir. Bilinen eserleri Divan’ı ve muammalarıdır. Genel olarak muammada isim yapmış olsa da Emrî tevriye, kinaye, hüsn-i ta‘lil gibi diğer söz sanatlarını da başarıyla şiirlerinde uygulamıştır. Emrî Divanı deyimler, atasözleri, kültürel unsurlar, söz sanatları ve daha birçok açıdan zengin bir hazine niteliğindedir. Emrî’nin Divan’ı incelendiğinde hüsn-i ta‘lil sanatına özel bir yer verildiği görülmektedir. Şair, hüsn-i ta‘lil sanatını beyitlere uygularken çeşitli dil malzemele- rinden yararlanmıştır. Bunlardan biri de deyimlerdir. Bu çalışmada Emrî’nin hüsn-i ta‘lil sanatını, deyimler aracı- lığıyla nasıl kurguladığı üzerinde durulacaktır. Araplara özgü bir sanat olan hüsn-i ta‘lil, şairin hayal dünyasında Türkçenin dil malzemesiyle karıştırılarak özgün bir niteliğe bürünmüştür. Şairin sadece hüsn-i ta‘lil değil, diğer söz sanatlarında da deyimleri başarıyla kullandığı görülür. Deyimleri bu derece başarıyla kullanması şairin özgün bir üsluba sahip olduğunu göstermektedir. Bu çalışma, Emrî’nin kurgusal dünyasında önemli bir yer kaplayan hüsn-i ta‘lil ve deyim ilişkisini göstermektedir.
  • Öğe
    Arketipsel Sembolizm Ekseninde Murathan Mungan’ın “Adana Sıcağında Erguvanlar” Hikâyesi
    (2020) Ataker Güneş, Buşra
    Roman, hikâye, şiir ve tiyatro türlerinde eserler kaleme alan ve geçmişin, geleneğin belleğini kurguya taşıyan Murathan Mungan, Türk edebiyatında özgün tarzıyla ön plana çıkar. Eserlerinde yaptığı psikolojik tahlillerle kahramanlarının iç dünyalarının neredeyse bütün ayrıntılarını ortaya koyarak sanatında yakaladığı özgünlüğü daha da ileri bir seviyeye taşıyan Mungan, hem geleneksel hem de Batılı kültür öğelerinden faydalanmayı başarır. Ele aldığı konularla Doğulu, eserlerinde kullandığı teknik ve dil ve üslup anlayışı ile de Batılı olarak değerlendirilen yazar, sahip olduğu bu kültürel zenginliği eserlerinin kurgusuna da taşır. Mungan’ın eserlerinde halk kültürüne dair unsurlar kültürel çeşitliliği yansıtıcı bir şekilde ele alınmaktadır. Öte yandan Mungan’ın, Kadından Kentler gibi kimi eserlerinde erkek egemen toplumun hegemonik yapısı sorun sallaştırılarak “eril tahakküm”e maruz kalan kadınların trajikleşen yazgılarına odaklanılmıştır. “Adana Sıcağında Erguvanlar” hikâyesinde de erkek egemen kültürün baskısı karşısında direnç gösteren ya da gösteremeyen kadınların hayat algıları, kültürel durumları ataerkil söylemin eleştirisi üzerinden yansıtılmaktadır. Bu çalışmada, ortak bir geçmişe sahip olan kadın karakterlerin yıllar sonra yeniden yollarının kesişmesi ile geçmişleriyle yüzleşmeleri arketipsel sembolizm bağlamında irdelenecektir.
  • Öğe
    Klasik Şiirde “Ahvel”(Şaşı) Metaforu: Düalizmin Reddi
    (2022) Yakut, Emrullah
    Tasavvuf düşüncesi klasik şiirin anlam dünyasının ve estetik anlayışının şekillenmesinde belirleyici bir etki göstermiştir. Tasavvuf geleneğinde, “Allah’tan başka mevcut yoktur” düsturuyla dile getirilen tevhit yorumunun klasik şiire de büyük ölçüde yansıdığını söylemek mümkündür. Bu tevhit anlayışının şiirdeki tezahürü daha ziyade çeşitli istiareler ve remizler vasıtasıyla olmuştur. Bilhassa teşbih ve istiarenin kullanılması tasavvufun girift ve soyut meselelerine daha sade ve somut bir form kazandırılmıştır. Bu temayülde, söz konusu mevzuların daha anlaşılır kılınması arzusunun rol oynadığı düşünülebilir. Klasik şiirde karşılaşılan ahvel (şaşı) istiaresinin de, ikiciliğin (dualism) reddi ve birliğin ispatı için kullanılan bir unsur olduğu görülmektedir. Ferîdüddin Attâr ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî “çift gören şaşı (ahvel) bir çırak” figürü üzerin ikici (düalist) anlayışın, içinde bulunduğu yanılgıyı bir hikâyede temsil yoluyla sergilemişlerdir. Söz konusu iki hikâyede geçen ahvel kavramı, daha sonra gelen şairlerin kullanımıyla bir istiareye dönüşmüştür. Bu çalışmada, ahvel kavramının tasavvuf geleneği içinde tuttuğu yer, istiareye dönüşüm süreci, hangi bağlamlarda kullanıldığı, hangi kavramlarla ilişkilendirildiği tespit ve tahlil edilmektedir. Bu kavramının şiir içinde kat ettiği yol ve gelişim sürecinin izlenmesi, şiir dilinin oluşum ve gelişim seyri hakkında da bir fikir verebileceği düşünülmektedir.
  • Öğe
    Arpaemîni-zâde Sâmî’nin Meşhur Beytinin Farklı Bir Yorumu ve Klasik Şiirde Penbe-i Mînâ
    (2022) Yakut, Emrullah
    Arpaemîni-zâde Sâmî’nin “müşkilât”tan sayılan ve “ta’kîd örneği” olarak da nitelenen meşhur beyti üzerine, yazıldığı dönemden günümüze kadar birçok yorum yapılmıştır. Bahse konu olan beytin; sözdiziminde bir kuralsızlık olmasa da anlam yapısından kaynaklanan bir belirsizlik vardır ve bu sebeple farklı çağrışımlara ve yorumlara imkân vermektedir. Talat Onay’ın ifadesiyle iki yüz elli yıldır devam eden tartışma, yeni bulgularla güncelliğini korumaktadır. Bunlar arasında, M. Rûhî’nin ve kendisi de aynı zamanda şair olan Müderris-zâde Sa’dullâh ‘İzzet’in “penbe-i mînâ”ya verdikleri anlam ve dolayısıyla beyte getirdikleri yorum diğerlerinden bariz bir şekilde ayrılır. Bu makalede, daha önce ilmî neşri yapılmayan, Sa’dullâh ‘İzzet’in penbe-i mînâ kavramıyla ilgili yorumu aktarıldıktan sonra diğer yorumlarla mukayeseli bir şekilde ele alınmıştır. Birbirinden çok farklı yorumlandığı görülen söz konusu terkibin, klasik şiirdeki diğer örneklerine müracaat etme zarureti doğmuştur. Bu maksatla Türk şiirinden 150 divan, Fars şiirinden 75 divan taranmıştır. Tarama neticesinde ulaşılan beyitlere dayanarak, klasik Türk ve Fars şiirinde “penbe-i mînâ” tabiri etrafında oluşan hayallerin tespit ve tasnifi yapılmıştır. Klasik Türk ve Fars şiirinde elde edilen bulgular ışığında, beyit hakkında ortaya konulan önceki görüşlerin geçerliliği tartışılmıştır.
  • Öğe
    Bir Osmanlı Münevverinin Şevket Dîvânı’na Düştüğü Notlar ve Estetik Yargıları
    (2022) Yakut, Emrullah
    Müderris-zâde Abdülkerîm Efendi tarafından tertip edilen Dîvân-ı Belâgât-Unvân-ı Abdülkerîm adlı divan mecmuası Nâsır Alî el-Hindî Divançesi ve Şevket-i Buhârî Dîvânı’ndan oluşmaktadır. Abdülkerîm Efendi’nin oğlu Müderris-zâde Sa‘dullah ‘İzzet ise Şevket-i Buhârî Dîvânı’nın derkenarına bazı beyitlerin şerhini ve/veya tercümesini kaydetmiştir. Ancak söz konusu bu tercüme ve şerhlerin, kendisine mi yoksa Şevket-i Buhârî dersi aldığı amcası ‘Ârif Efendi’ye mi ait olduğu tartışmalı bir husustur. Divanda tercüme ve şerhten başka; a‘lâ, gâyet a‘lâ, gâyetü’l-gâyet a‘lâ anlamına gelen bazı işaretler kullanılarak beyitler estetik bir derecelendirmeye tabi tutulmuş, anlam yönünden ise nükteli, müşkil gibi tasnifler yapılmıştır. Kendisi de şair olan Sa‘dullah ‘İzzet tarafından kaydedildiği anlaşılan bu derkenar notları Hint üslubunun ve Şevket-i Buhârî’nin kendine mahsus şiir anlayışı hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Derkenardaki dağınık ve düzensiz notlar, içerdiği samimi yorumlar sayesinde XIX. yüzyılda yaşayan bir şiir okurunun klasik şiire nasıl baktığı, şiir karşısında neler hissettiği konusunda da ipuçları vermektedir. Bu makalede tasnife konu beyitler incelenerek bu tasniflerin neye göre yapıldığı irdelenmiş; Hint üslubunda önemli bir yer tutan “ince hayal”in tespit ve tahlili yapılmış; övgü ve beğeni ifadelerine konu olan beyitler tahlil edilerek şârih/okurun nasıl bir şiir estetiğine sahip olduğu anlaşılmaya ve resmedilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Türkçe Şâhnâme Tercümeleri ve Zerdüşt'ün Tercümelerde Uğradığı Dönüşüm
    (İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 2021) Yakut, Emrullah
    Tercüme faaliyetinde hedef ve kaynak metin arasında, kültür farklılığı ve iki dilin sahip olduğu imkân ve özellikler sebebiyle değişiklikler olması kaçınılmazdır. Buna ilaveten yazarın bakış açısı, tercümenin hedef kitlesi, tercümenin amacı veya dönemin şartlarının getirdiği bazı zaruretler de tercümenin üslubuna ve muhtevasına etki edebilir. Başta Şerîfî’nin manzum tercümesi olmak üzere Şâhnâme tercümelerinde Zerdüşt karakterinin uğradığı dönüşüm bu duruma örnek teşkil etmektedir. İslam ve İran tarihi açısından farklı anlamlar ifade eden Zerdüşt, kaynak metin olan Şâhnâme’de olumlu bir şahsiyet olarak sunulurken bazı Türkçe tercümelerde olumsuz bir karakter olarak karşımıza çıkar. Bu çalışmada; Şâhnâme ile tercümelerde Zerdüşt karakterinin nasıl bir şahsiyet olarak takdim edildiğinin tespiti yapılarak farklılıklar ortaya konulmuş, mütercimlerin bu konudaki çeviri kararlarında etkili olan âmiller tetkik edilmiştir. Bunun yanı sıra Şâhnâme tercümeleri ve nüshalarıyla ile ilgili bazı bilgiler de tashih edilmiştir. Çalışmada; Şerîfî-i Amîdî tarafından yapılan manzum tercüme; II. Murad’ın emriyle yapılan, mütercimi belli olmayan tercüme; II. Osman’ın emriyle Medhî mahlaslı Derviş Hasan tarafından yapılan tercüme; İÜ Kütüphanesi Nadir Eserler TY6131-6133 numaralarıyla kayıtlı, mütercimi belli olmayan tercüme; İBB Kütüphanesi Muallim Cevdet nr. 101 numarasıyla kayıtlı tercüme; Süleymaniye Kütüphanesi Hüsrev Paşa nr. 370 numaralı Eyüp Sabri Paşa'ya ait olduğu kaydedilen tercüme incelenmiştir.
  • Öğe
    Klasik Türk Ve Fars Edebiyatlarında Çocuğun Eğitilebilirliği Ve Bir Mübalağa Unsuru Olarak Terbiye
    (2021) Yakut, Emrullah
    Sa’dî’nin Gülistân ve Mevlânâ’nın Mesnevî adlı eserleri Osmanlı-Türk toplumunda en çok okunan Farsça metinler olmuş, toplumun ruh ve zihin dünyasını derinden etkilemiştir. Gülistân daha ziyade medreseler üzerinden, Mesnevî ise tasavvuf müesseseleri vasıtasıyla tesirini göstermiştir. Gerek toplumda ve gerekse edebiyatta uyandırdığı akisler itibariyle kurucu metin olarak nitelendirilebilecek bu eserler didaktik bir mahiyete sahiptir. Bunun yanı sıra her iki müellifin eserlerinde eğitime dair doğacı ve yetiştirmeci görüşleri tartışmaları dönemin eğitim anlayışının tespiti açısından değerli veriler sunar. Sa’dî-i Şîrâzî’nin aynı zamanda bir eğitimci olması bu görüşleri daha önemli kılmaktadır. Bu makalede Gülistân ve Mesnevî’deki eğitime dair görüşler ortaya konulduktan sonra klasik Türk ve Fars şiirinde bu meselenin ne yönde tezahür ettiği tespit edilmekte ve eğitim hakkındaki bu kanaatlerin bir neticesi olarak terbiyenin şiirde nasıl bir mübalağa unsuruna dönüştüğü ele alınmaktadır.
  • Öğe
    Maktel-i Hüseyin Metinlerinde Nusaybin
    (Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2022) Özdemir, Emrah
    Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in bazı aile fertleri, akrabaları ve sevenleri ile beraber 10 Muharrem 61 (m. 680) yılında Yezid b. Muâviye’ye bağlı askerler tarafından Kerbelâ çölünde şehit edilmelerinin ardından, Kerbelâ Olayı ile ilgili edebî ve târihî değeri olan eserler kaleme alınmıştır ve bu eserler Maktel-i Hüseyin üst başlığı ile isimlendirilmiştir. Kerbelâ Olayı’na dair kaleme alınan ilk dönem metinler, Kerbelâ’da yaşanılanları tarih yazımının imkânı nispetinde gerçeğe yakın bir şekilde aktarırken, sonraki dönemde kaleme alınan eserler, tarih biliminin gerçeklik sınırlarını aşıp edebiyatın geniş dil imkânları ile gerçeklikten uzaklaşmış, menkıbevî bir boyut kazanmıştır. Bu bağlamda Maktel-i Hüseyin metinleri, özellikle hicrî yedinci yüzyıldan sonra popüler kültürün Kerbela hafızasının oluşumunda ve Kerbela Olayı’nın yeniden üretimi konusunda önemli bir enstrüman haline gelmiştir.