Süryani Dili ve Edebiyatı Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 21
  • Öğe
    Zafer DUYGU, İsa, Pavlus, İnciller: Hristiyanlık Neden ve Nasıl Ortaya Çıktı?, İstanbul: Düşün Yayıncılık, 2018 (735 sayfa).
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 13.07.2018) Akyüz, Mihayel
    Yazar, bu kitap çalışmasında, tarih boyunca en çok tartışılan konulardan birisi olan İsa meselesini, ihtisas alanı olan erken dönem Hristiyanlık tarihi çerçevesinde analiz etmektedir. Bu bağlamda iki temel hususu ele almakta, tarihsel İsa hakkında ne bildiğimiz ve niçin çok az şey bildiğimiz sorularını tartışmaktadır
  • Öğe
    Hizmetin İzinde Bir Ömür: Metropolit Hanna Dolabani
    (Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2020) Akyüz, Mihayel
    Bir şahsiyeti ele almak göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Bu şahsiyet zor zamanlarda zor ve büyük işler yapan Hanna Dolabanî gibi biri olduğunda zorluk düzeyi bir kat daha artar. Elinizdeki çalışmada hem Osmanlı hem de Cumhuriyet tecrübesini yaşamış kadim kentimizin bu güzide metropoliti üzerinden bu topraklarda yaşanan idari dönüşümleri, modernleşme ve yenileşme çabalarını, tanzimatı, ıslahatı, I. ve II. Meşrutiyeti, cihan savaşlarını, edebiyattan felsefeye, din ilimlerinden modern bilimlere kadar entelektüel sahada yaşanan farklı tecrübeler de ele alınıyor ve bunların izi sürülüyor. Merkezden maada bir taşra kentinde yaşanan entelektüel hayatın satır araları da buna dahildir.
  • Öğe
    1936 Beyannamesi Sürecinde Mardin Süryani Kadim Vakfı Başkanı Hanna Dolabani
    (Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2020) Akyüz, Mihayel
    Süryani Kadim Kilisesi’nin saygın metropolitlerinden biri olan Hanna Dolabani (1885-1969), hem entelektüel birikimiyle hem de yaşadığı dönem itibariyle Mardin’in ve Süryani toplumunun üretken değerlerinden biri olmuştur. O, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş evrelerini yaşamış, aynı zamanda Birinci ve İkinci Dünya Savaşları dönemlerine de tanıklık etmiştir. Bu bağlamda Dolabani, 84 yıllık ömrünü ifa ettiği coğrafyada vuku bulan seküler hadiseler çerçevesinde üstlendiği dinî ve ilmî misyonla, özellikle mensubu olduğu toplum nezdinde son derece önemli faaliyetlere imza atıp, ardında kayda değer eserler bırakmıştır. Hanna Dolabani, dinî vecibeleri ve araştırmacı yazar kimliğinin yanı sıra, Mardin’deki Süryani cemaatinin vakıf işleriyle de ilgilenmekteydi. Daha ziyade öteki vasıflarıyla ön plana çıkan Dolabani’nin vakıf başkanlığı ve vakıf hizmetleri günümüze kadar ya ihmâl edilmiş veya göz ardı edilmiştir. Zira o, 1936 yılından 1965 yılına kadar kâh vakıf başkanı olarak kâh vakıf mütevelli heyetinde bulunarak Mardin Süryani Kadim cemaatinin vakfına son derece mühim hizmetlerde bulunmuştur. Bu bağlamda, bu çalışmada, önce Dolabani’nin mensubu olduğu Süryani cemaatine yapmış olduğu vakıf başkanlığı ile Cumhuriyet döneminin en önemli belgelerinden biri olan 1936 Beyannamesi’ndeki ve sonrasındaki rolü ele alınacaktır. Ardından, 2008’de yürürlüğe giren “5737 Sayılı Yeni Vakıflar Kanunu” kapsamında, Mardin Süryani Kadim Vakfı’nın, Dolabani ve heyetinin hizmetlerinden ne şekilde istifade ettikleri üzerinde durulacaktır.
  • Öğe
    GEÇMİŞİ KUTSAMAK: GEÇ ANTİKÇAĞ’DA HIRİSTİYAN TARİH YAZIMI
    (Kadim Akademi, 2019) Var, Umut
    Bu makalede Geç Antik Çağ'da Hristiyan entelektüellerin tarih yazımına etkileri tartışılmıştır.
  • Öğe
    Individual Memory as Source and Subject in Patriarch Photius' Bibliotheca (Βιβλιοθήκη)
    (Leed University, 2018) Var, Umut
    presented at the University of Leeds Medieval Congress'18]
  • Öğe
    Papalık ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun Balkanlardaki Dini ve Siyasi Rekabeti Işığında Bulgarların Hristiyanlaşma Süreci
    (2020) Var, Umut
    Bu bildiri, 5-6 Mart 2020 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Güneydoğu Avrupa Araştırma Merkezi tarafından düzenlenecek olan Güneydoğu Avrupa'da Kültürel Etkileşimler adlı sempozyumda sunulacaktır.
  • Öğe
    Turabdin'den Diasporaya: Hollanda Süryanilerinde Din ve Kimlik
    (Eskiyeni Yayınları, Eylül 2023) Ramazan Turgut
    Annemin anlattığına göre henüz birkaç yaşındayken ateşli bir hastalık geçirmiş ve ölümün eşiğine gelmişim. Ailem hayatımın son anlarını yaşadığımı düşünüp ağlarken beni Süryani Doktor Edvard Tanrıverdi’ye yarı ölü bir şekilde, götürmüşler. Bu satırları yazdığıma göre Doktor Edvard’ın tedavisi işe yaramış olmalı. Doğup büyüdüğüm Midyat, Süryanilerin “Turabdin” bölgesinin kalbi olması hasebiyle eskiden büyük bir Süryani nüfusu barındırmaktaydı. Mahallemdeki oyun arkadaşlarımdan okuldaki sıra arkadaşlarıma kadar etrafımda birçok Süryani arkadaşımın birer birer ortadan kaybolduklarını ve geri gelmediklerini fark ettiğimde; onların yurt dışına göç ettiklerini öğrenmiş oldum. Belki de peşimi bırakmayan geçmişimin etkisiyle, yurtdışına giden Süryanileri Hollanda örneği üzerinden çalışmaya karar verdim. Hollanda Süryanileri üzerine saha çalışması yaparken dinlediğim aşağıdaki anlatı aslında Süryanilerin diasporadaki durumunu özetler niteliktedir. “Hamburg’da Mort Şmuni ve Mart Meryem adında bir kilise inşa edildi. Bu inşa sürecinde 150 ailelik bir Süryani cemaati bu yükün altına giriyor. Onların bir Alman komşusu epey yardımcı olmaya çalışıyor. Tabi en sonunda çan kulesini inşa ettiklerinde bu Alman bizim Süryaniye “Kusura bakma ama anlamadığım bir şey var, siz bu caminin minaresine niye haç taktınız?” diye soruyor. Olayı aktaran Süryani “Biz bu adamı 6-7 senedir tanıyoruz, Süryani ve Hristiyan olduğumuzu anlatıyoruz ama halen çan kulesini minare ve bizi de Müslüman sanıyor.” Bu çalışmada, Süryanilerin anayurtlarından Avrupa’ya uzanan göç hikayelerine, yaşadıkları kimlik krizine, dini ve sosyal yaşamlarına yer verilmiştir.
  • Öğe
    Bir Halkın Göç Hikâyesi: Süryanilerin XX. yüzyılda Türkiye’den Avrupa’ya Göç Süreci
    (2016) Turgut, Ramazan
    Türkiye’nin kadim topluluklardan biri olan Süryaniler, 20. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’ya kitlesel bir şekilde göç etmişlerdir. Bu göçün ekonomik, sosyo-politik ve dinî olmak üzere muhtelif nedenlerinden söz edilmektedir. Bu çalışmada Süryanilerin yaşadığı Seyfo sonrası travma ve azınlık haklarından mahrum oluşları iki temel neden olarak varsayılmaktadır. Bununla birlikte 6-7 Eylül olayları, Kıbrıs Harekâtı, 1980 Askerî Darbesi, Zorunlu Din Kültürü dersi, Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşanan PKK ve Hizbulah terör olaylarının da bu süreçteki payı incelenmiştir. Ayrıca güncel durumları ve “Seyfo”nun uluslararası tanınırlığı için yapılan çalışmalara değinilmiştir.
  • Öğe
    Göksel Krallığın Mukaddes Halkı Olmak: Pseudo-Methodius Apokaliptik Metninde Kimlik Savunusu ve Din
    (Selenge Yayınları, 2023) Var, Umut
    Bu kitap bölümü, Pseudo Methodoius Apokaliptik Metni'nde yer alan kimlik algısı ve din bağlamında bir inceleme sunmaktadır.
  • Öğe
    Süryaniler, Kimlik, Din, Literatür
    (Selenge Yayınları, 2023) Var, Umut
    Bu editöryal çalışma, Süryanilerde kimlik, algısı, din araştırmaları ve literatür incelemelerini kapsamaktadır.
  • Öğe
    Süryani Tarih Yazıcılığında Türkler (6-9. Yüzyıllar)
    (Timaş Yayınları, 2021) Var, Umut
    Bu eser, Süryani tarih yazımı dahilinde Türk kültürü ve siyasi oluşumlarına dair çeşitli veriler sunmaktadır. Eserin kapsadığı dönem 6 ve 9. yüzyıllar arasındadır
  • Öğe
    1234 Anonim Süryani Kroniği ve Diğer Yerel Hristiyan Kaynakları Çerçevesinde İmâdüddin Zengî’nin Urfa’yı Fethi
    (Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 2022) Can, Umut; Yaşar, Şükran
    Öz– İmâdüddin Zengî, 1144 yılında Urfa’yı fethederek bu şehirdeki Haçlı varlığına son vermiş ve yaklaşık yarım asırdan beri Müslüman komutanların yapamadığını başarmıştır. Hadise büyük yankı uyandırmış ve Avrupa’dan gelecek olan II. Haçlı Seferi’ne zemin oluşturmuştur. Müslümanlar için büyük bir zafer, Haçlılar için ise büyük bir yıkım olan hadisenin kayıtları her iki görüşün tarih yazıcıları için de önemlidir. Bundan dolayıdır ki hem Müslüman hem de Hristiyan yazarlar, eldeki veriler ışığında vakaya dair bilgileri, kendi dünya görüşleri doğrultusunda aktarmaya gayret göstermişlerdir. Ancak bir de bu olayı kendi dünya görüşleri üzerinden aktaran bölgenin yerel Hristiyan tarih yazıcıları vardır ki, özellikle mezhebi farklılıklar sebebiyle onların dünyaya bakışı ne tam olarak Haçlılar gibi ne de doğal olarak Müslümanlar gibidir. Dolayısıyla bu yazarların Urfa’nın fethi hususunda aktarmış oldukları bilgiler, diğerlerine nazaran daha farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu bağlamda, Yerel Hristiyan Kaynaklarındaki bilgiler, bölgenin yerlisi olmalarının ve birinci elden bilgilere ulaşma olanaklarının avantajıyla, İslâm tarihçilerinin verdikleri bilgilerden daha detaylıdır. İslâm kaynaklarının vaka üzerine verdiği bilgiler, birbirine oldukça benzemekte ve bilginin bir ya da iki kaynaktan edinilmiş olduğu izlenimini vermektedir. Dolayısıyla bu hadise özelinde Yerel Hristiyan Kaynaklarının verileri büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla Haçlı ve Ermeni kroniklerinin yanında, Süryanice yazan tarihçilerin eserleri, ziyadesiyle ön plana çıkmaktadır.
  • Öğe
    Zafer Duygu. İsa, Pavlus, İnciller: Hıristiyanlık Neden ve Nasıl Ortaya Çıktı? İstanbul: Düşün Yayıncılık, 2019. 2. Baskı. 735 sayfa. ISBN: 978-605-9304-67-2
    (2019) Var, Umut
    Hıristiyanlığın erken dönemlerinden itibaren İsa’nın kimliği ve kişiliği meselesi bu dine dair tartışmaların merkezinde yer almıştır. Bu tartışmalar, Hıristiyanlığın Yahudi olmayanlar arasında hızla yayılmasına bağlı olarak Greko-Romen kültürünün de etkisiyle Hıristiyan entelektüellerin gündemini gittikçe artan bir ölçüde meşgul etmiştir
  • Öğe
    PAULUS, İSA MESİH’İN ELÇİSİ MİYDİ?
    (2019) Duygu, Zafer
    Paulus, birçok araştırmacıya göre geleneksel Hristiyanlığın kurucusudur. Çünkü İsa’nın tarih sahnesinden çekilmesi sonrasında, “İsa Mesih’in hizmetkârı” (δοῦλος Χριστοῦ Ἰησοῦ) ve “ulusların havarisi” (ἀπόστολος τῶν ἐθνῶν) olduğu iddialarıyla ortaya çıkmış; Mesih’in ölümü ve dirilişi rivayetlerine soteriyolojik anlamlar yüklemiştir. Geleneksel Kilise ise Paulus’un bu doğrultudaki teolojik görüşlerini esas almaktadır. Ancak tarihsel açıdan bakıldığında burada birçok soru yükselmektedir. Bunlar arasında iki tanesi bilhassa öne çıkmaktadır. Birinci olarak, Paulus’un Mesih’in şahsiyeti ve öğretileri ile Yahudi Yasası ve kurtuluş kavramı gibi olgulara yönelik savları, bizzat İsa’nın yaşamı sırasında vaaz ettiği öğretilerle çelişmektedir. İkinci olarak, Elçilerin İşleri Kitabı’nda verilmek istenen temel mesajın tersine, Paulus’un İsa’nın havarileriyle hiçbir zaman “birlik” içinde hareket etmediği ve onlarla “din kardeşi” olmadığı, fakat aksine onlar tarafından adeta “düşman” olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. İsa ve Paulus çağında, Galilaia (Celile), Samareia (Samiriye) ve Kudüs’ü de içeren Ioudaia (Yahudiye) gibi bölge ve eyaletlerden oluşan Filistin, Romalıların kontrolü altındadır. Nitekim Paulus ile Kudüs havari cemaati arasında siyasi duruşları itibariyle de ciddi farklar göze çarpmaktadır. Bu bağlamda anlaşıldığı kadarıyla Paulus, Mesih’e iman ettiği iddiasının öncesinde de sonrasında da, I. yüzyılın birinci yarısında Romalıların ve ayrıca Romalılar adına yönetici güç olarak bölgede varlık gösteren Herodesler ile Yüksek Rahip tarafından oluşturulan siyasi otoritelerin bir temsilcisi olarak hareket etmiştir. Roma iktidarını benimsemeyen bağımsızlık yanlısı Yahudi cephesi açısından ise Mesih kavramı siyasi direniş düşüncesinin sembolü olmuştur. Dolayısıyla, Paulus’un siyasi kişiliği ve faaliyetleri; hem Yeni Ahit metinlerine yansımayan muhtemel amaçlarının ortaya konulması, hem de Hristiyanlığı ortaya çıkaran gelişmelerin anlaşılması açısından önem taşımaktadır.
  • Öğe
    Sözlü Gelenek, Form Kritiği ve İnciller
    (2019) Duygu, Zafer
    İsa’nın ölümünden 35-70 yıl sonra bugün ‚İncil‛ diye tanımlanan anonim metinleri kaleme alan yazarların hangi bilgi kaynaklarını kullandıkları meselesi, araştırmacılar arasında tartışılan bir konudur. Bu bağlamda, İncil yazarlarının bazen birbirlerinin metinlerini kaynak olarak kullandıkları ortaya konulmuştur. Bazen hipotetik bazı yazılı kaynakları da kullanmış oldukları düşünülmektedir. Ancak İncillerin arkasında ‚sözlü gelenek‛ denilen şifahi bir rivayet külliyatının bulunduğu da kabul edilmektedir. Sözlü gelenek; İsa hakkında 30’lu yıllardan II. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar yayılarak dolaşan küçük, ayrı, bağımsız, sözlü anlatılardan oluşmaktadır. Günümüzde ‚İncil‛ tabir edilen yazılı metinlerden hareketle, bu metinlerin arkasındaki sözlü geleneğin anlaşılmasına ve İncil yazarlarının reda ktörler olarak bu geleneği nasıl şekillendirdiklerine dair bilimsel arayışlar ise ‚form kritiği‛ denilen metodolojik bir yaklaşımı öne çıkarmıştır. Form kritiği, sözlü geleneğin yapısını, özgün temelini ve tarihini tanımlanmayı amaçlayan bir disiplindir. Bu disiplin, İncil araştırmaları alanında önemli sonuçlara ulaşmayı mümkün kılmaktadır. Wellhausen, Schmidt, Dibelius ve Bultmann gibi Alman araştırmacılar, bu alanın öncü isimleri olmuşla rdır. Bununla beraber, form kritiği konusu, tıpkı Kitab-ı Mukaddes Kritiği kapsamındaki diğer yöntemler gibi Türk akademisi özelinde boş bırakılmıştır. Bu makale, İncil rivayetlerinin arka planını oluşturan ‚sözlü gelenek‛ kavramına ve bu süreci çeşitli açılardan inceleyen ve aydınlatmaya çalışan ‚form kritiği‛ yöntemine, Türk akademisinin dikkatini çekmeyi amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Sinoptik Problem ve Redaksiyon Kritiği: Giriş Mahiyetinde Bir Değerlendirme
    (2019) Duygu, Zafer
    The Synoptic Problem is a puzzle that scholars have desired to solve since the 18th century. The discussion has a religious background, because it is about the first three canonical Gospels of the Church, namely Matthew, Mark and Luke, which came to be called the Synoptic Gospels. The discussion, in the most basic context, concentrates on the point that there is a possible relationship or connection between the Synoptic Gospels and that each one is substantially similar to another but at the same time includes different aspects. This theoretical discussion separates the Gospel of John from the Synoptic Gospels and does not see it as a main source for the history of Jesus. The method of discussion is based on the reading of the Synoptic Gospels from a birds-eye-view, as seen together, and as comparatively in relation to each other. The aim of the discussion is to reach accurate historical information about Jesus and the birth of Christianity by analyzing the possible relationship between the Synoptic Gospels through their sources. Several hypotheses have been proposed for the solution of the Synoptic Problem. However, all the modern studies in the context of the problem are carried out by Western scholars. In other words, Synoptic Problem is a relatively unknown subject in the Turkish academic circles. So in this paper the aim is to draw the attention of the Turkish academy to the substance and framework of the Synoptic Problem through an introductory survey. In addition, some results that can be reached in this context will be exemplified by getting help from the redaction criticism.
  • Öğe
    İnciller Tahrif Edildi mi? Metin Kritiği ve Tercüme Meselesi Bağlamlarında Bir Değerlendirme
    (2019) Duygu, Zafer
    “Kitab-ı Mukaddes Kritiği” ifadesi, kutsal metinlerin bilimsel açıdan analiz edilmesi amacıyla geliştirilmiş birçok yöntemi kapsamaktadır. Metin kritiği bu yöntemlerden biridir ve mevcut el yazmalarının karşılaştırılması temelinde özgün metinlerin inşa edilmesine yönelik arayışları içermektedir. Bu yöntemin geleneksel İncil metinlerini ihtiva eden eski el yazmalarına uygulanması önemli sonuçlara ulaşmaya olanak vermektedir. Bir metnin bir dilden başka bir dile aktarılmasını tanımlayan tercüme faaliyeti ise eski metne yeni dilde yeniden hayat vermek anlamına gelmektedir. Ancak tercüme, kendisine has kusurlar da barındıran bir eylemdir. Nitekim Yunanca İncil metinleri çok eski tarihlerden itibaren birçok farklı dile tercüme edilmişlerdir. Bu makale, bir taraftan metin kritiği perspektifinden verilen örnekler, öte taraftan ise tercüme metinlere ilişkin birtakım tespitlerden hareketle, geleneksel İnciller’in tarihsel açıdan güvenilir belgeler olup olmadıkları sorusunu tartışmaktadır.
  • Öğe
    İSA VE MUSA YASASI (Νόμος Μωϋσῆ) MESELESİ
    (Erciyes Üniversitesi, 2018) Duygu, Zafer
    Musa Yasası (Νόμος Μωϋσῆ), Yahudi inancına göre Yahudiler için bağlayıcı nitelik taşıyan kurallar bütünüdür. Yasa’nın hükümleri, İsrail’in Tanrı’sı ile Yahudiler arasında yapılan anlaşmanın tezahürü olarak Yahudi kutsal metinlerinde yer almaktadır. Hıristiyanlık çerçevesinde Musa Yasası meselesi ise, İsa’nın ölümünden bir süre sonra, onun cemaatinde başlıca anlaşmazlık konusu ve bölünme sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu mesele, sonradan İsrail’in Tanrı’sına ve İsa’ya iman eden öteki uluslardan (gentiles) insanların Musa Yasası’nın kurallarına da riayet edip etmeyecekleri bağlamındaki tartışmalar şeklinde tanımlanabilir. Bunun sonucunda İsa cemaatinde iki ayrı ekol ortaya çıkmıştır ve Yasa karşıtı ekol geleneksel Hıristiyanlığın temelini oluşturmaktadır. Bu yüzden bizzat İsa’nın, havarilerin ve ilk Kudüs cemaatinin bu konudaki düşünceleri büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, İsa’nın Yasa konusundaki düşüncelerini nakleden İncil rivayetleri, geleneksel Hıristiyanlığın ve kilisenin Yasa’ya dair tarih boyunca savunduğu iddiaları tartışmalı hale getirmektedir. Çünkü İsa’nın Yasa konusunda iki yönlü bir tutum içinde bulunduğu anlaşılmaktadır: Birincisi, İsa Yasa’yı kesin bir dille onaylamaktadır; zira Yasa’yı Tanrı buyruğu olarak görmektedir. İkincisi, Yasa konusunda gelenekçi din bilginleriyle anlaşmazlık halindedir; zira Yasa’nın Yahudi kanaat önderlerince bilinçli şekilde yanlış yorumlandığını düşünmekte ve Yasa’yı bizzat Musa dönemindeki gibi orijinal bağlamında yorumlama iddiası taşımaktadır. Bununla beraber, hem Yeni Ahit’te yer alan bazı metinler hem de erken dönem Hıristiyanlık literatürü havarilerin ve ilk Kudüs cemaatinin de İsa sonrası dönemde Yasa’ya riayet halinde olduklarını kanıtlamaktadır. Bu olgulardan yola çıkılarak Yasa kavramının tarihsel çerçevesinin belirlenmesi, İsa’nın ve ilk Kudüs cemaatinin Yasa karşısındaki tutumunun değerlendirilmesi ve İsa’nın öğretisinin bu bağlamda yorumlanması önem taşımaktadır.
  • Öğe
    Nasıralı İsa’nın Erken Dönem Yahudi Literatürüne Yansımaları
    (2017) Duygui, Zafer
    İsa ve öğretileri hakkında bazı kayıtlar nakleden kaynaklar arasında çeşitli Hıristiyanlık anlayışlarını yansıtan "kanonik" ve "apokrif" İnciller bilimsel açıdan öncelikli yere sahiptir. Ancak bizzat İsa'nın da mensubu olduğu İsrailoğulları kavmi bünyesinde, İsa'nın kendisi hakkındaki iddialarına veya gündeme getirdiği dinî içerikli prensiplere iman etmeyen Yahudiler de konuya ilişkin bazı kayıtlar oluşturmuşlardır. İsa'nın Yahudi bir muhitte doğup büyüdüğü ve umumiyetle Musa Şeriatı üzerine vaazlar verdiği göz önünde bulundurulursa, Yahudilerin söz konusu kayıtlarını en azından teorik açıdan önemsemek gerekir. Bu makale, İsa ve öğretilerinin Miladî takvimin erken yüzyıllarında Yahudi rivayetlerindeki izlerini ana hatlarıyla tanıtmak ve değerlendirmek amacı taşımaktadır
  • Öğe
    İsa’nın Yeni Ahit’te “Tanrı Oğlu” Olarak Tanımlanması Meselesi
    (2018) Duygu, Zafer
    Yeni Ahit’te ve geleneksel Hıristiyanlık anlayışında İsa’yı tanımlamak amacıyla kullanılan en önemli kristolojik unvanlardan birisi “Tanrı Oğlu”dur (ό υἱὸς τοῦ Θεοῦ). Tanrı Oğlu anlayışının İsa öncesi dönemde hem Yahudi hem de pagan kültür çevrelerinde de yaygın bir şekilde benimsendiği görülmektedir. Nitekim Yahudi çevrelerinde daha çok beşeri anlamlarıyla yer bulan Tanrı Oğlu ifadesi, benzer şekilde İsa’nın ilk takipçilerinden oluşan Kudüs cemaati tarafından da İsa’ya Mesih kavramıyla bağlantılı şekilde kraliyet unvanı olarak nispet edilmiş olmalıdır. Ancak Hıristiyanlığın pagan dünyada yayılmasıyla birlikte Tanrı Oğlu unvanı da anlam değişikliğine uğramıştır. Bu süreçte Tarsuslu Pavlus ve Yeni Ahit’te yer alan İncil metinlerini kaleme alan yazarlar, söz konusu bu ifadeyi insanüstü ve ilahi bir varlık olarak yorumlamışlar ve İsa’yı da bu çerçevede yeniden konumlandırmışlardır. Bu makalede, “Tanrı Oğlu” ifadesine Pavlus tarafından yüklenen anlamla, İsa’nın “erdemli beşer” statüsünden “ilahi varlık” statüsüne nasıl dönüştürüldüğü ele alınmaktadır