Yazar "Ekinci, Mehmet Rezan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 1897 TARİHLİ HAMİDİYE HAFİF SÜVARİ ALAYLARI TAKSİMATI(e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), 2017-11) Ekinci, Mehmet RezanÖz Osmanlı Devleti, çok uluslu yapısı sebebiyle Fransız İhtilaliyle güçlü bir biçimde ortaya çıkan milliyetçilik akımının sonuçlarından etkilenerek toprak bütünlüğünü koruma refleksiyle hareket etmek durumunda kalmıştır. Böylece devlet XIX. yüzyılın başından itibaren dışarda savaşlarla uğraşırken ayrıca içerde azınlıklarıngayrimüslimlerin isyanlarıyla başbaşa kalmıştır. Batılı devletlerin gayrimüslimlerin hakları üzerinden Osmanlı’nın içişlerine karışmaları karşısında Osmanlı da toprak bütünlüğünü korumak için türlü siyasî hamleler geliştirmiştir. Batılı devletler, “Şark Meselesi” şeklinde formüle ederek ortaya attıkları bu geniş siyasetin çerçevesine Ayestefanos ve Berlin Antlaşmaları’yla devletin doğusunda bulunan Ermenilerin haklarını da dahil etmişlerdir. Osmanlı’nın bu hamleye karşı toprak bütünlüğünü korumak için aldığı tedbirler içerisinde geliştirdiği en genel siyaset “İslamcılık” olmuştur. Gayrimüslimlerin yıkıcı faaliyetlerine karşı daha çok müdafaa, yerine göre taarruz amacıyla Müslümanları birleştirmeye yönelik konulan bir proje olarak İslamcılık, bir devlet kurma arayışındaki Ermenilere karşı hem Kürd aşiretlerini silahlandırmak hem de devlete olan bağlarını pekiştirecek diğer projeleri de içeren kapsamlı bir ideolojidir. Aşiretlere yönelik oluşturulan “Aşiret Mektepleri” ile yine Sultan II. Abdülhamid’e atfen “Hamidiye Hafif Süvari Alayları” projesi de bu ideolojinin içinde yer almış en önemli aygıtlardır. HAMIDIAN LIGHT CAVALRY REGIMENTS’ DIVISION IN 1897 Abstract The Ottoman state had to protect its own imperial structure especially after the French Revolution, which caused ethnic-nationalist movements, since the State had multinational imperial structure. With this way, after the beginning of the nineteenth century, non-Muslim ethnic-nationalist movements also added to the problems of the outsider attacks of the world powers. While the western powers declared protection for the Ottoman non-Muslim subjects, the Ottomans created some political moves in order to protect its own territorial integrity. The western powers, who formulated ‘Eastern Question’, also argued for the rights of the Ottoman Armenians in the Treaties of San Stefano and Berlin. The most effectively developed strategy of the Ottomans was the policy of Pan-Islamism. Pan-Islamism, which was sometimes in defensive or aggressive levels against the disruptive activities of the non-Muslim Ottoman subjects, was a comprehensive ideology against the Armenian revolutionaries, who sought for state building, and militarized the Kurdish tribes in order to increase their close relations to the State and topple the Armenian ethnic-nationalist movements. Tribal Schools, which were created for those tribes, and the Hamidian Light Cavalry Regiments, which received its name from its builder, were some of those apparatuses that created Pan-Islamism as an ideology.Öğe 19. ve 20. Yüzyılda Siverek ve Havalisinde Aşiret İlişkileri ve Akışkan Bir Konargöçer Aidiyeti: Karakeçililer(Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2023) Ekinci, Mehmet RezanSiverek Karakeçilerine dair ulaşılabilen erken dönem malumat, 15. yüzyılda Akkoyunlu Uzun Hasan adına kaleme alınan Kitab-ı Diyarbekriyye adlı eserden alınmaktadır. Aşirete ve alt kollarına dair iktisadî ve çeşitli kayıtlar, tahrir ve ahkam defterlerinde bulunmaktadır. 16. asırda Milli Aşireti’ne mensub Milli Akkeçili ve Milli Karakeçili olarak tasnif edilmiştir. Sultan II. Abdülhamid döneminde 1903 senesinde basılı bir risaleden Karakeçilerle ilgili yeni bilgilere ulaşılmaktadır. Risalede Özbek diyarından geldikleri belirtilen aşiretin anıldıkları aile adları, meskûn mahalleri, yüklendikleri vazife ve işlevlerle ilgili bilgiler yer almaktadır. Karakeçi Aşireti’nin Urfa kolu ise, 19. ve 20. yüzyıllarda kendisine bağlı birçok kabileyle Siverek Sancağı’nda yaşamaktaydı. Risalede, anılan Özbek Karakeçilerinin Siverek Karakeçileriyle bağlantılarına dair bir bilgi yoktur. Bununla birlikte Siverek Karakeçilerine bağlı kabileler de tarih boyunca Anadolu’nun çeşitli mahallerinden Siverek mıntıkasına gelerek Karakeçi kimliği etrafında birleşmişlerdir. Birlik etrafında oluşan güç temerküzü ve konfor alanı Karakeçilik mensubiyetine doğru akışkan olarak tavsif edilen bir kimliğin benimsenmesini sağlamıştır. Aşiret, 19. yy. sonlarında 45 ve 46 numaralı iki alayla Hamidiye Süvari alaylarına katılmışlardır. Aşiretin Hamidiye devlet zırhına bürünmesiyle çevre aşiretlerle aralarındaki problemler askeri kimlikleriyle girift bir hale dönüşmüştür. Siverek ve çevresindeki asayişin hükümete akseden yönü, mahallin hazineye katkısının kesintiye uğramasının engellenmesidir. Bu sebeple Hükümet, çatışan aşiretler arasında ılımlı bir siyasetle barışçıl çözümler üretmeye çabalamıştır.Öğe 19. ve 20. Yüzyıllarda Milli/Milan Aşireti(İletişim Yayınları, 2022) Ekinci, Mehmet RezanMilli ya da Milan Aşireti, yaşam sahasının dayattığı koşullar gereği kendi etrafında diğer aşiretleri birleştirici bir misyonla toparlamış ve kendi adıyla anılan bir aşiret konfederasyonu biçimini almış nadir aşiretlerdendir. Aşiretlerin bir ittifak kurma ihtiyacının sebepleri arasında, yaşam koşulları ve yaşam sahalarının nitelikleri önemli bir yer tutar. Aşiret sahası/mekânı olarak tutulmuş çöl ya da dağ coğrafyasının güvenliğini tehdit edici unsurlar, aşiret birliğine olan ihtiyacı teşvik edici bir müdafi unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Aşiretler güvenlik sorunlarını tek başlarına çözemediklerinde, bu tehdidi bertaraf etmek üzere aralarında zorunlu bir ittifaka yönelirler. Bunun için de başka aşiretlere karşı belirli bir aşiretin liderliği ve otoritesi altında bir araya gelerek, ortak çıkar etrafında en güçlü aşiret reisine tâbi olurlar. Bu şekilde oluşan durum, bir siyasi birliktir. Ortada yaşam sahalarında var olmaya ilişkin bir mesele ve ekonomik kaynaklar üzerinde bir hakimiyet mücadelesi vardır. Bu birliği sağlayan reis, aşiret birliğinin başına geçer. Zamanla bu birlik, tek bir aşirete dönüşebildiği gibi Milli Aşireti’nde olduğu gibi en güçlü ve birleştirici aşiretin ismi ile anılabilir. Bu durum gerek Mardin, Urfa ve çevresinde Milli adıyla; gerekse İran, Ağrı, Van ve çevresi Milan aşiret birliğindeki aşiretlerin, mensubu oldukları kabileden önce Milli/Milan adlarını uzun zaman boyunca tercih etmelerindeki sebebi açıklamaktadır. Bir müddet sonra birliğin ismi, taşıdığı önem dolayısıyla kabile ismine tercih edilir duruma gelmektedir.Öğe CEVDET PAŞA’YA GÖRE BALKANLAR’DA SOSYAL HAYAT ÜZERİNE BAZI TESPİTLER Some Findings Related to Socıal Life in Balkans According to Cevdet Pasha(Gece Kitaplığı, 2018) Ekinci, Mehmet RezanÖzet Cevdet Paşa 1823-1895 tarihleri arasında yaşamış devrin en ünlü Türk âlimi ve devlet adamıdır. Hayatı boyunca önemli devlet görevlerinde bulunmuş ve önemli eserler kaleme almıştır. Yazmış olduğu eserlerinde Osmanlı siyasi tarihinin yanı sıra Osmanlı toplumsal hayatı hakkında da önemli bilgiler vermiştir. Yaptığı görevler sırasında Balkanlar’da da bulunmuş ve bölgeyi yakından tanımıştır. Cevdet Paşa, 18 Mayıs 1861 tarihinde Rumeli teftişine çıkan Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Paşa’ya refakat ettikten kısa bir süre sonra İşkodra’da meydana gelen isyanı bastırmak üzere “me’mûriyyet-i fevkalâde” ile görevlendirilmiştir. İki ayda bu vazifesini başarıyla tamamlamıştır. 1863’te Bosna eyaletini teftiş göreviyle ilgili hazırlıklarını yaparken 24 Haziran 1863 tarihinde Anadolu kazaskerliği pâyesi tevdi edilmiştir. Bulgaristan’da görülen isyan belirtileri üzerine 1876’da Rumeli teftişiyle görevlendirilmiş; Edirne ve Filibe yoluyla Sofya’ya gitmiştir. Balkanlar’da görev yaptığı sırada bu bölge hakkındaki gözlemlerine eserlerinde yer vermiştir. Cevdet Paşa özellikle Tezakir adlı eserinde Balkanlar’da yaşayan gerek Müslüman ve gerekse Gayr-i Müslimlerin sosyal yaşantıları ile ilgili oldukça önemli bilgiler vermektedir. Bu çalışmamızda Cevdet Paşa’nın özellikle Tezakir başta olmak üzere Ma’rûzat ve diğer eserlerinde Balkanlar’ın sosyal yapısı hakkında vermiş olduğu bilgiler tespit edilmiş ve genel bir değerlendirmeye tabii tutulmuştur. Anahtar Kelimeler: Balkanlar, Cevdet Paşa, Sosyal Hayat, Bosna, İşkodra, Osmanlı Devleti Abstract Cevdet Pasha, who lived between 1823 -1895, is one of the most well know Turkish scholars and statesmen of his time. He assumed significant positions in the state and wrote important books during his life time. In his works, he provided important information not only on the Ottoman politicalhistory but also on social life in general. Due to his duties, he lived in Balkans for a while and had the opportunity to get closely acquainted with the Region. Cevdet Paşa, a short while after having accompanied Grand Vizier (Sadrazam) Mehmet Pasha who started to conduct an inspection in Rumelia on 18th of May in 1861, was entrusted with a special task, “me’mûriyyet-i fevkalâde” to repress the uprising in Shkodra. He completed this task successfully within 2 months. While carrying out the preparations for inspection to be made in Bosnia in 1863, he was dignified with the title of kadi-ul asker(judge of the Army). Upon the signs of an uprising in Bulgaria, he was charged with the duty of inspection in Rumelia in 1876. He went to Sofia passing by Edirne and Filiba (Plovdid). During his duties in Balkans, he gave wide coverage in his works to his observations about people living in the region. He provided considerable information on the social lives of both Muslims and non-Muslims in the Region in his book called “Tezakir”. In this study, we identified the information given on the social structure of Balkans in the works of Cevdet Pasha, particularly in “Tezakir” and “Ma’rûzat” made an overall assessment of the subject. Key Words: Balkans, Cevdet Pasha, Social Life, Bosnia, Shkodra, Ottoman Emire.Öğe CUMHURİYET’İN DİYARBAKIR’DA KİMLİK İNŞASI (1923-1950)(2017-11) Ekinci, Mehmet RezanCUMHURİYET’İN DİYARBAKIR’DA KİMLİK İNŞASI (1923-1950) Ercan Çağlayan, İletişim Yayınları, İstanbul 2014, 319 s.Öğe CUMHURİYET’İN DİYARBAKIR’DA KİMLİK İNŞASI Ercan Çağlayan, İletişim Yayınları, İstanbul 2014, 319 s(2017) Ekinci, Mehmet RezanEserin yazarı, halen Muş Alparslan Üniversitesi FEF Tarih bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmakta olan 1980 Bingöl doğumlu Ercan Çağlayan, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimini Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde tamamlamıştır. “Geç Osmanlı”, “Erken Cumhuriyet” dönemi şehir tarihi, milliyetçilik, azınlıklar ve Kürdler üzerine çok sayıda ulusal ve uluslarası çalışması olan yazarın 2012 senesinde tamamlamış olduğu doktora tezi, “Tek Parti Döneminde Diyarbakır (1923-1950)” adını taşımakta ve incelenen eser de bu tezden neşet etmekle birlikte büyük oranda değiştirilmiş halinden oluşturulmuşturÖğe Hamidiye Alaylarında “Cündi Terekemeler”: Karapapaklar(Mukaddime, 28.11.2022) Ekinci, Mehmet RezanKarapapak Terekemeleri, 19. yüzyıl sonlarına doğru Osmanlı’nın Kafkas sınırlarına nazır bölgelerden Şarkî vilayetlere doğru göç ettiler. Bunda Osmanlı-Rus devletleri arasında yaşanan savaşların ortaya çıkardığı huzursuzluklar etkili olmuştur. İlk gelen kafileler Erzincan ve Sivas vilayetlerine Bayezid Sancağı’na doğru iskân edildiler. Bilahare Anadolu’nun içlerine doğru Malatya, Çorum, ve Yozgat gibi şehirlere uzandılar. Karapapakların bu göç durumu sebebiyle vesikalarda onlardan muhacir olarak söz edilir. Onların geldiği dönem Osmanlı-Rus ilişkilerinin gerildiği ve Ermeni milliyetçi hareketlerinin hız kazandığı bir evredir. Bu zaman zarfında Osmanlı hükümeti, bölgedeki emniyeti sağlamak üzere aşiretlerden Hamidiye Süvari Alayları tesis etmeye çalışıyordu. Karapapaklar ise binicilik, silahşörlük ve cündîlikte/askerlikte mahir idiler. Onlar bu sürece hemen adapte olarak 6., 7. ve 40. alayları kurdular ve üç alayla bu teşkilata dahil oldular. Bu çalışma, dönemin vesikalarında ve 1895 Salnamesi’nde Karapapakların Hamidiyeliliklerine ilişkin bir izleği takip etmektedir. Hamidiye Teşkilatı’nda yer alan isimler, ünvanlar ve daha birçok bilgi liste halinde ilk defa yayınlanmaktadır.Öğe İNGİLTERE’NİN ŞARK SİYASETİ VE OSMANLI VİLAYAT-I ŞARKİYYESİ’NE ETKİLERİ(ŞARKİYAT İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, 03.07.2023) Ekinci, Mehmet RezanŞark Meselesi, 18. yüzyıldan itibaren gerileme sürecine giren Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’dan çıkarılması, topraklarının paylaşılması ve tasfiye edilmesi şeklinde geniş bir çerçevede incelenebilecek bir kavramdır. Bu manada batılı kuvvetlerin üzerinde uzlaştıkları ortak noktaları barındırmaktadır. Ancak bunun yanında her batılı devletin kendi menfaatine uygun biçimlendirdiği birden ziyade “Şark Meselesi” ve “Şark Siyaseti”nden bahsedilebilir. 19. ve 20. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu üzerinde bu mesele çerçevesinde en fazla rekabet eden iki aktörden biri Rusya, diğeri de İngiltere’ydi. Rusya’nın büyük devlet olma hayallerine matuf sıcak denizlere inme girişiminin önünde, uzakdoğu sömürgelerine giden yollarda tehdid kabul etmez bir set oluşturan İngiltere mevcuttu. Bu iki devletin Şark Meselesindeki çelişen çıkarları Osmanlı İmparatorluğu’nun son asrındaki diplomasisinde mühim bir meşguliyet arz etmiştir. Ayrıca Şark Meselesi, batılı devletlerin çıkarlarına göre farklı anlamlar ve politikalar da üretmişti. Bu bağlamda Osmanlı Vilayat-ı Şarkiyyesini de kapsar şekilde meselenin farklı vechelere sahip olduğu bilinmektedir. Özellikle bu mesele, Berlin Antlaşması’ndan sonra Ermeni meselesi ve azınlık hakları üzerinden yeni bir biçim kazanmıştı. Nitekim Akdeniz’den başlayarak Basra’ya doğru Osmanlı Şarkî Coğrafyası, uluslararası ekonomik pazarının bir parçası olarak başta Rusya ve İngiltere olmak üzere batılı kuvvetlerin rekabet sahasına dönüşmüştü. Bununla birlikte Osmanlı toprak bütünlüğünün parçalanması yönünde politika izlediği iddiasının aksine İngiltere, Osmanlı Vilayat-ı Şarkiyyesi’nde bunun zıddı bir siyaset izlemişti. Bu realite Baban mîri Ahmed Paşa, Revanduz mîri Mîr Muhammed Paşa Revanduzî, Cizre Mîri Bedirhan Paşa, Êzdin Şêr, Şeyh Ubeydullah gibi kimselerin liderliğini yaptığı Şark bölgesinde çıkan Kürd isyanlarındaki Osmanlı taraftarı tutumunda tesbit edilebilmektedir.Öğe Kurdish Emirates in The Conflicts Between The Ottoman And Safavids In The 16th And 17th Centuries(Nubihar Akademi, 30.12.2019) Ekinci, Mehmet RezanSince the beginning of the 16th century, the Kurdish Emirates had selected the Ottoman side in a strong pragmatist manner instead of lining up and establishing a unified state against the threat of the two great powers. The Kurdish Emirates, being caught in fires between the Ottoman and the Safavids, compulsorily complied with the interests of these two states in order to protect their hereditary rights and stay autonomous. Although this strategic choice and symbiotic relationship initially seemed correct, it failed due to both the Safavid threat and the Ottoman centrist policy since the end of the 16th century. The statues of the Emirates had gradually changed and they lost their independence. Aziz Efendi, one of the advisors of the Sultan Murad IV, criticized the policies implemented by the Ottoman government on the Kurdish Emirates in his report. The Kurdish intellectual Ehmedê Xanî, at the same time, criticized the same politics by the Kurdish sideÖğe Mîr-i Aşiretten Eşkıyalığa: Aşiret Hanedan Üyelerinin Makbulden Madunlaşma Sürecine Bakış 1800-1855(Nubihar Akademi, 31.12.2021) Ekinci, Mehmet RezanOsmanlı-İran ara coğrafyasında kalan Kürd hanedanlar ve mîr-i aşiretlerin var olma mücadelesi karşı karşıya kaldıkları devletlerle olan ilişkilerinin tarihini de kapsar. Büyük güçlerle uyum içinde olmak metbuluk/bağlılık ve akredite olmaklık hakimiyet alanlarının sürdürülebilirliği için önemli koşuldur. Osmanlı Devleti ile ittifakı seçerek “makbul” olan hanedan ve aşiretlerin irsî hukukları, hükümet, yurtluk ocaklık ve mîr-i aşiret gibi statülerle garanti altına alınmıştır. Makbul ve akredite olmak, ittifak edilen devletle birlikte karşıt güce karşı tam bir askeri destek vermeyi, belirli ekonomik yükümlülükleri üstlenmeyi ve tam bir hükümranlık iddiasından vazgeçmek gibi önemli taahhüdleri içerir. Ancak tabi olunan güce karşı gerçekleşen dönemsel başkaldırılar, tanınmış irsî hukuka dayalı hakimiyet arzusuna dayalı olsa da bu durum eşkıyalaşma, madunlaşma, ötekileşme ve tasfiyeyle sonuçlanan bir kavram setiyle tarif edilmiştir. Bu makalede belirli bir kronoloji çerçevesinde ara coğrafyada yaşanan iktidar olma ve hükümranlık iddiasıyla alan hakimiyeti kurma mücadelesi, makbul ve madunlaşma olgusu etrafında vesikalara dayalı olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır.Öğe Osmanlı ve Konsolosluk Raporlarına Göre Vilayet-i Sitte'de Hamidiye Süvari Alayları ve Ermeni İlişkileri(Gece Akademi, 2018-12) Ekinci, Mehmet RezanXIX. yüzyılın son çeyreğinde Sultan II. Abdülhamid’in himayesinde projelendirilen Hamidiye Aşiret Alayları’na Şarkî Anadolu’daki aşiretler de dahil edilmişlerdir. Hamidiye Aşiret Alayları ağının bölgede örgütlenmesine özen gösterilmiş ve bunda bu dönemde bölgede beliren Ermeni hassasiyetinin etkili olduğu anlaşılmıştır. Vilayat-ı Sitte olarak tabir edilen mahaller ve çevresindeki vilayetler dahil edilerek Ermeni Meselesi üzerinden uluslar arası bir hassasiyet oluşmuştur. Hükümet bu hassasiyete karşı Bitlis de dahil olmak üzere Vilayat-ı Sitte denilen mahallerde bir savunma refleksiyle aşiretleri Hamidiye ağı içerinde örgütlemeye çalışmıştır. Aynı refleks Hamidiye ağına dahil olmuş aşiretlerin Ermenilerle olan ilişkileri üzerinden konsosloslukların hükümete şikayet raporları iletmelerini beraberinde getirmiştir. Böylece Vilayat-ı Sitte ve çevresi uluslar arası bir çekişme zemini haline gelmiştir. Hükümet, Rusya’nın süvari alaylarının varlığını arzu etmediğini ve Ermeni destekçisi olması sebebiyle İngiltere’nin de aynı fikirde olduğuna kanaat getirmiştir. Aşiretlere isnad edilen suçlamalar da Ermeni ifsadatı olarak değerlendirilmiş ve vukubulan birtakım asayiş bozan olaylardan aslında ahali-i İslam’ın etkilendiği ve Ermenilerin de bu şekilde maruz kaldığı ancak özellikle Ermenilere karşı olmadığı ifade edilmiştir. Buna karşın gerek Diyarbekir Fransız Konsolosluğu’nun gerekse Bitlis İngiltere Konsolos Vekaleti’nin beyanat ve şikayetlerinden alayların bulundukları mahallerde asayişin ve inzibatın sağlanması gerektiği ve muhtemel bir Rusya ile İngiltere Sefaretlerinden de nota verilmesine karşı tedbirlerin alınmasına gayret gösterilmiştir. Bu çalışmada Vilayat-ı Sitte ve çevresi kırsalında Ermeni meselesi özelinde oluşan uluslar arası hassasiyet, Hamidiye Aşiret Alayları’nın bölgedeki tesisi süreci ile çevredeki ilişkileri sefaretlerin raporları, mahalli makamların ve hükümet yazışmaları üzerinden irdelenecektir. Tüm tarafların bakış açısı karşılaştırılarak dönemin fotoğrafı aksettirilmeye çalışılacaktır.Öğe ŞIRNAK’IN İDARÎ TAKSİMATI VE İDARÎ ALANDA MEYDANA GELEN DEĞİŞİMLER (1845-1918)(MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti., 2010) Ekinci, Mehmet RezanABSTRACT Administrative Divisions of Shernakh and Changes in Administrative Area (1845-1918) Tanzimat (Reforms), basically in the framework of centralisation policy, put forward some regulations in the administration beside in different areas. The policy of administrative centralization of Tanzimat were tried to apply in Şırnak, too. However; the eastern territories, which have a much more autonomous administration of yurtluk-ocaklık (family seat) and hükümet (government) status for a long time, resisted rigorously to reforms. The tribal structure in this region and administration model applied for centuries made difficult to adapt to Tanzimat. Since mid-19th century, in the administrative construction of the Ottoman Empire, Shernakh had experienced unsteady status between kaza (township) and nahiye (sub-district) and had shifting borders between Bedlis, Diyarbekir and Mosul. The most prominent reason of this condition was that the local administrations in this region were not accustomed to be governed by a central administration and the inaccordant attitudes of this tribal formation to central administration. Key-words: Shernakh, administrative history of Shernakh, tribes in Shernakh, Tribes, kaza (township), nahiye (sub-district). ÖZET Tanzimat’ın idarî alanda getirdiği yenilikler, vergi ve asker toplama gibi idarenin merkeziyetçiliği arttırıcı uygulamalar olarak ortaya çıkmıştır. Ancak oldukça uzun bir zaman yurtluk-ocaklık ve hükümet statüsündeki daha özerk bir yönetime sahip olan doğudaki topraklar, Tanzimat’ın bu merkeziyetçi uygulamaları karşısında sert tepki gösterildiği bir coğrafya olmuştur. Bu coğrafyadaki aşiret yapısı ve yüzyıllarca uygulanan yönetim şekli Tanzimat’a uyumu güçleştirmiştir. 19. yy.ın ortalarından itibaren Tanzimat uygulamalarındaki idarî düzenlemeler, aşiret yapısındaki Şırnak’ta da uygulanmıştır. Şırnak da birçok doğu kentinde olduğu gibi bu düzenlemelere kolay uyum sağlayamamıştır. Şırnak, idarî yapılanma sürecinde bazen nahiye bazen kaza statüsü ile Bitlis Diyarbekir ve Musul sınırları arasında gidiş-gelişler yaşamıştır. Bu durumun altında yatan en önemli sebep de aşiret yapısının merkezî idareye uyumsuzluğu ile uzun yıllar bura yönetimlerinin merkeziyetçi bir idare şeklinde idareye alışkın olmamalarından kaynaklanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Şırnak, Şırnak’ın İdarî Tarihi, Şırnak aşiretleri, aşiretler, kaza, nahiye.