Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 35
  • Öğe
    KLASİK FARS ŞİİRİNDE MİTOLOJİK VE İRFANÎ MOTİF OLARAK “CÂM-I CEM”
    (Demavend yayınları, 2022) Mitat Çekici
    Hamâsî ya da mitolojik kahramanlık şahsiyetlerin değişmesinde ve sûfîyâne düşüncelerin etkisiyle tasavvufî bir kimliğe dönüşmelerinin altında bir takım nedenler vardır. Hicri beşinci ve altıncı yüzyıllarda mezhebî taassup ve bozulmalar, siyasî liderlerdeki kalıplaşmış ve donuk düşünce biçimi ve fitnelerin yayılması gibi etkenler toplumda bazı inanç esas ve usullerin, görüşlerin değişmesinde etkisi olmuştur. Bu dönemlerde baskın ve yaygın olan bu ortam, özgür düşünce anlayışında olan İran toplumunun güvenilir bir sığınak arayışında olmasına sebep olmuş ve sûfîyâne inzivâlar; iç dünyaya yöneliş, dünyadan el çekme ve zamanın fitnesinden kaçmak için en uygun sığınak olmuştur. Bu sebeple tasavvufî eserler, hamâsî ve mitolojik eserlerin yerine geçmiş ve hamâsî olarak “ en iyi insan” olan şahıslar kendisinde bulundurduğu birçok ahlâkî ve mânevî özelikleri ile İran tasavvufunda yeniden ön plana çıkmıştır. Kısaca mitolojik edebî yapılar ve unsurlar hamâsî eserlerden tasavvufî eserlere yeniden uyarlanıp konu bakımından işlenmiştir. Bu edebî hareket, irfanî hamâsî olarak ortaya çıkmış ve Fars edebiyatında önemli ve kalıcı olmuştur. İran’ın antik mitolojik fikirlerin İslâmî kültürel öğretiler ve güzellikler ile uyumlu olması irfanî hamâsî gelişmelerin oluşmasında son derece önemli ve etkili olmuştur. Firdevsî’nin Şehnâmesi’nde, Nasır Hüsrev’in bazı eserlerinde, Sühreverdî Nizâmî ve Attâr gibi önemli şahsiyetlerin eserlerine yansımaları olmuştur.4 İsmi geçen şairler dışında Fars edebiyatının önemli isimleri arasında yer alan diğer şairler tarafından da bu konuya ilgi gösterilmiştir. Cem(Cemşîd)’in kadehi olarak üzerinde yedi hattın bulunduğu bir kadehtir. Yedi feleğin sırrını taşıdığına inanılan bu kadeh, temsili yedi madenden yapıldığı rivayet edilmekte ve efsaneye göre dünyanın tamamı bu kadehte seyredilmiştir.27 Kadehin içine bakıldığında dünyadaki gelişmelerin, olayların görünür olduğuna inanılan câm-ı Cem gerek Fars gerekse Türk edebiyatında câm-ı cihân-ârâ (dünyayı süsleyen kadeh), câm-ı cihân-nümâ (dünyayı gösteren kadeh), câm-ı cihân-bîn (dünyayı gören kadeh) gibi isimlerle kullanılmaktadır.28 Câm-ı Cemşîd olarak bilinen bu kadeh câm-ı Keyhüsrev olarak da meşhur olmuştur. Altıncı yüzyıla kadar Cemşîd’in şöhreti ve onun Hz. Süleyman ile bir bilinmesi münasebetiyle söz konusu kadeh, Cemşîd’e intisap edilmiş ve câm-ı Cem, câm-ı Cemşîd, câm-ı gîtînûmâ, Ayîne-i gîtînûmâ gibi isimlerle nitelendirilmiştir.
  • Öğe
    GAZNELİ SARAYININ MEDDAHI ‘UNSURÎ-Yİ BELHÎ
    (Demavend yayınları, 2021) Mitat Çekici
    V/X. yüzyıl ile V/XI. yüzyılın ilk dönemlerinde Fars edebiyatının yükselişe geçişinin başlangıç dönemi olması ile Fars edebiyatının en önemli edebi dönemlerinden biri olarak kabul görmektedir. Öyle ki bu dönemin başlangıcında şairlerin üstadı (Peder-i Ş’ir Farsî) olarak da kabul edilen üstat Rûdekî ve ondan sonra Fars şiirinin iki önemli siması olan Firdevsî ve ‘Unsurî gibi iki büyük şair yaşamıştır. Bu dönemde şair ve şiirin revaç bulmasında dönemin padişahlarının etkisi önemli bir yer edinmiştir. Padişah ve emirlerin bu dönemde şairleri teşvik etme noktasında harcadıkları çaba takdire şayandır. IV/X. yüzyıl ile V/XI. yüzyılın ilk yarısında bu dönem şairleri, şiirin farklı türlerini oluşturan mesnevi, kaside, gazel, musammat, terci-i bend, rubai, dubeyti, kıta ve bunlara benzer türlerde şiirler vermeye çalışmışlardır. Medih, vasf, gazel, hamase, hiciv, hezel, destan daima bu dönem şiirinde bulunmuştur. Övgülü şiir veya medhiye söyleme bu dönemin genelinde büyük saray şairleri, padişahları ve saray erkanını övmekle uğraşmışlardır. Özellikle Gazneli sultanlarından sultan Mahmud, medhiyeci şairlere bağış yapmada son derece cömert davranmıştır. Üstat Ebû’l-Kâsım Hasan b. Ahmed ‘Unsurî-yi Belhî, Gazneli Mahmûd ve Mes’ûd sarayının Farsça söyleyen önemli şairlerinden birisidir. Şair ‘Unsurî, sultan Mahmûd’un bağış ve hediye vermedeki cömertliğinden nasiplenmiş bir şairdir. Şiirlerinde de anlaşıldığı üzere şair ‘Unsurî, üstün nitelikli ve hünerli bir kişiliğe sahiptir. Bu çalışmamızda bahsi geçen dönem ile ilgili bilgi verildikten sonra şairin hayatı, edebi kişiliği ele alınacaktır. Şairin şiirinden birkaç örnek verilecektir.
  • Öğe
    Hâfız-i Şirâzî’nin Gazellerinde Aşk Mefhumunun Değerlendirilmesi
    (Mukaddime Dergisi, 2023) Mitat Çekici
    Aşk, muhabbetin en üst noktası ve mükemmelliğidir. Tüm büyüleyiciliği, tutku ve coşkusuyla, sevginin nihai ve doruk noktasıdır. Aşk, dizginsiz ve kontrol edilemez bazen kaynayan ve isyankâr bazen de sel gibi ya da ateş püskürtendir sevmek, ama yine de sevmektir. Sevgiliyi, ilahı, âşığı tanımadan sevmek ve âşık olmak mümkün müdür? Mutasavvıflar, aşka kalp yoluyla ulaşılması gerektiğine, aşka götüren bilginin de kalp yoluyla elde edildiğine ve sevgiliyi kalp gözüyle müşâhede etmekle elde edildiğine inanırlar. Geçmişten günümüze bilge, arif ve şairlerin yaygın olarak kullandıkları aşka yani sihirli sözcüğe yüklenen mana ve hissiyatın etkisini gözlemlemek mümkündür. Fars edebiyatında aşkın geçmişi ilk Farsça şiir söyleyenlerin ortaya çıktığı döneme kadar dayanmaktadır. İnsanî ve zeminî aşk türü ilk dönem şairlerin şiirinde revaç bulmuştur. Hâfız-i Şirâzî’nin şiirlerinde özellikle de gazellerindeki sözü çeşitli şekillerde iki manalı bir özelliğe sahiptir. Şair, duygu ve düşüncelerini farklı konularla harmanlayarak açıklamıştır. Hâfız, aşkı sadece varlık sorusuna cevap olarak değil ayrıca her yerde bulunan varlığın ruhu olarak bilir ve Âdem ile peri, yıldızlar, gezegenler hepsi aşk varlığının birer tufeylidir. Bu çalışmamızda Hâfız’ın gazellerinde aşk mefhumuna yüklemiş olduğu manayı değerlendirmekteyiz. Şaire göre bütün kâinat ve varlık, aşk varlığının birer evladıdır ve ondan türemiştir, aşık dünyayı maşukun yüz güzelliğini tamamıyla yansıtan bir ayna olarak görmektedir. Yalnızca kendisi değil, güneş, ay, gezegenler ve evrendeki her zerre onun cemalinin aynasıdır ve onun aşkını ve sevgisini kendi özünde, mayasında bilir. Hâfız, aşkı insanın aslî hüneri olarak açıklar. O, yaratılış amacını ve insanın kemale ermesini aşk ve aşıklıkta bilir.
  • Öğe
    CEM SULTAN’IN FARSÇA DİVANINDA ANÂSIR-I ŞAHNÂME
    (Eğitim yayınevi, 2023) nezahat başçı
    Doğu ve Fars edebiyatının en büyük ve en önemli epope eseri Ebü’l- Kasım Firdevsî (ö. 1020-?)’ye ait Şahnâme kabul edilir. Yaklaşık 60 bin beyitlik2 bu edebi şaheserin konusu Pişdadî, Kiyanî, Eşkanî ve Sasanî gibi kadim İran coğrafyasındaki dört klan ve krallığın başlangıçtan Arap istilasına kadarki mitlerini, efsane ve kahramanlık anlatıları ile kısmen tarihini içerir ve Nöldeke’nin de belirttiği gibi (1379: 68-69) Dakikî-i Tusî (ö. 976)’nin başlatmış olduğu bir eserin bitirilmiş son hâlidir. İbn-i Esir’in “Acem Kuran’ı” dediği Şahnâme, Farslar dışındaki Acem tanımı içerisine giren diğer İranî halklar tarafından da sahiplenilmiş bir eserdir.3 Yazıldığı dönemden sonra İran sınırlarını aşarak İslam beldelerinin birçok noktasına ulaşmış, Müslüman olmayan halklar dâhil (Ermeni, Gürcü, Hint) çeşitli coğrafyalarda başta yönetim sınıfı olmak üzere edebî mahfillerde okunup ezberlenmiştir. Tarihî süreçte benzerleri kaleme alınmış ya da taklit edilmiş, başka dillere çevrilmiş ve böylelikle orta çağ ve sonrası çeşitli tarih evrelerinde Şahnâme okuyuculuğu ya da Şahnâme yazıcılığı gibi önemli bir edebî akımın ortaya çıkmasına önayak olmuştur. Şahnâme tarihte ilk olarak Eyyûbîler devrinde saray kâtibi olan tarihçi Kıvâmüddin Feth b. Ali Bündâri (ö.1225) tarafından eserin üçte ikisini kapsayacak şekilde Arapça nesre çevrilmiş ve Eyyûbîler’in Dımeşk/ Şam kolu hükümdarı el-Melikü’l-Muazzam İsa b. Âdil (1218-1227)’e ithaf edilmiştir
  • Öğe
    ÖMER HAYYAM’IN NEVRUZNÂME’SİNDE ŞARAP VE ŞARAP TÜRLERİ
    (Eğitim yayınevi, 2023) nezahat başçı; Nezahat Başçı
    Nevruznâme, Selçuklular döneminin en önemli şairlerinden Ebu’l-Feth Ömer b. İbrahim el-Hayyam el-Nişaburî (ö. 1132-?-)’ye nispet verilmiş toplam 57 varaktan oluşan (kitap sayfası 77) küçük bir risaledir. Besmeleyle başlayan bir mukaddime ve hatimesiz sona eren on sekiz bölümden oluşur. Mukaddime kısmında eseri kendisi üzerinde sohbet hakkı bulunan bir dostunun tavsiyesi üzerine kaleme aldığını belirten müellif bu dostunun kim olduğunu belirtmez. Ancak bu dostunun devrin en iyi isimlerinden birisi olduğuna işaret eder. Adından da anlaşılacağı üzere eser; yeni yılın ilk günü olması münasebetiyle bir bayram havasında kutlanan nevruz gününün ortaya çıkışı üzerinde durur. Müellif eserin genel çerçevesi ve kurgusunu kitabın başlangıç kısmında (Ağaz-i Kitab-ı Nevruznâme) genişçe verir. Bu kısımda Acem şahlarının yılın ilk günü kabul edilen nevruza yaklaşımlarından, bugünün astronomik ay ve yıl hesaplamalarından bahseder. Yine bu kısımda; Cemşid, Keyûmers, Hûşeng, Tehmûres, Feridun gibi Zerdüşt öncesi dönemde kutlanan nevruzdan ve yılın on iki ayından (Ferverdin, Ordibehişt, Hordad, Tir, Mordad, Şehriver, Mihr, Aban, Azer, Dey, Behmen, İsfend/İsfendârmed), bu ayların Pehlevi dilindeki mana ve söylenişlerinden, özelliklerinden, Mazdeist kozmolojisinde neye karşılık geldiklerinden bahseder. Dehhâk/Zehhâk denen zalim Biyûrasp’tan, Ehrimenî varlıklar olan divlerden konuşur.
  • Öğe
    Kadim Bir Münâzara ve Müfâhare Örneği: Dreḫt-ī Āsūrīg
    (2022) nezahat başçı; Nezahat Başçı
    doğu edebiyatlarında dıştan bakınca “din dışı” gibi görünen metinlerdendir. Ayrıca doğunun en kadim münâzara ve müfâhare örneklerindendir. Bir keçi ile bir hurma ağacının atışmasını ve üstünlük yarışını konu alan anlatıda keçi, hayvancılıkla uğraşan Zerdüştî toplulukları, karşısındaki hurma ağacı ise Mezopotamya menşeli çok tanrılı Asur topluluklarını ezoterik şekilde temsil eder. Bu yönüyle eser Aryan ve Semitik halkların münâzarası olarak da görülebilir. Münâzaranın bunun dışında da farklı sembolik yönleri ve semantik özellikleri sözkonusudur. Toplam 121 bentten oluşan münazaranın farklı dillerde birçok çevirisi bulunmaktadır. Bir kopyası Mehraban Kay-Khosrow Kodeksi arasında günümüze kadar ulaşmış münâzarada, huzvariş kelimelerde olduğundan; satır aralarında semitik dillerden Süryancanın izlerine de rastlamak mümkündür. Bu makalede, Pehlevi yazılı mirası içerisinde yer alan Dreḫt-ī Āsūrīg’in incelemeli tanıtımı yapılmış ve ortografik transkripsiyonuyla birlikte Türkçe çevirisi eksiksiz şekilde araştırmacılara sunulmuştur. Metinde yer alan bazı özel kavram ve semboller, kadim İran kültür ve edebiyatı, Mezopotamya sahası ve Zerdüştlük alanı incelemelerine katkı sağlaması amacıyla değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    KLASİK FARS ŞİİRİNDE BEDEN DİLİ (MEVLÂNÂ VE HÂFIZ ÖRNEĞİ)
    (2020) Abdollahifard, Pouneh; Türkben Aydın, Funda
    Tarih boyunca neredeyse bütün bilim ve sanat dallarını bir yönüyle etkileyen iletişim unsuru, edebiyat bilimini ve sanatını da etkilemektedir. Edebiyat, bir söz söyleme sanatı olsa da bazen mesaj, sözsüz iletişim biçimleri ile de gönderilebilir. Bu sözsüz iletişim biçimlerinden biri de beden dilidir. Kavramlarda ve yüklemlerde kullanılan eylemler, sözel tasvirler oluşturarak bazen uzun yazıların ve açıklamaların yerini doldurup gereken mesajı en kısa ve en etkili şekilde aktarabilmektedir. Dünya genelinde didaktik yönünün güçlü olmasıyla bilinen Fars edebiyatında bu örneklerle fazlasıyla karşılaşmaktayız. Dil sanatları kullanımında başarılı şair Hâfız-ı Şirâzî’nin, anlam ve içerik zenginliği ile ün kazanan sûfî şair Mevlânâ’nın bu sanatı en güzel kullanan şairler oldukları var sayılabilir. Bu makalede örnek olarak bu iki şairin şiirlerinde kullandıkları beden dili ile ilgili kavramlar ele alınmış ve bu kavramların hangi duyguları karşıladığı incelenmiştir.
  • Öğe
    Fars Edebiyatında İlk Sâkînâme Örneği
    (2019) Türkben Aydın, Funda
    XII. yüzyılın önemli şairlerinden olan ve Hamse yazma geleneğini başlatan Nizâmî-yi Gencevî (ö. 607-611 (1212-1214), edebiyata katmış olduğu yeniliklerle dikkat çekmektedir. Farklı ve yeni edebi türler kullanmasıyla sahada öncülük etmiş olan şair, Fars edebiyatının en çekici türlerinden biri olan sâkînâme türünün de yaratıcısıdır. Kendisinden sonra kaleme alınan bu lirik şiir türüne öncülük etmiştir. Nizâmî, bu türde kaleme almış olduğu şiirleri müstakil bir eser olarak yazmamıştır. Fakat şair, Hamse’de yer alan mesnevilerden Leylâ vü Mecnûn’un başında 33 beyit ve son eseri İskendernâme’de 156 beyit ile sâkî’ye hitaben yazmış olduğu sâkînâme bölümlerine yer vermiştir. Bu çalışma, Nizâmî-yi Gencevî’nin olgunluk dönemi eseri olarak ifade ettiği, son mesnevisi İskendernâme’nin ilk kitabı Şerefnâme’de yer alan sâkînâmeler ile ilgilidir. Eserde sâkînâme başlığı altında yer verilen beyitler; sâkî, şarap, kadeh gibi kavramlar üzerinden incelenmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Pers Mitolojisi ve Despotizm Sembolü Zahhâk
    (Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2019)
    Pers mitolojisi ve efsaneleriyle ilgili en eski bilgiler MÖ. XV. yüzyıla dayanmaktadır. İran millî tarihi hakkındaki en eski bilgiler RîgVedâ ve Avestâ’da mevcuttur. İran mitolojisi; İran platosu, Atlas okyanusu, Orta Asya ve dünyanın birçok bölgesine yayılıp ve birbirleriyle kültürel ve dilsel olarak ilişkili olan eski halkların inanç ve ibadet uygulamalarının ve bunların bütününe verilen isimdir. İranlılar, Hint-İran birleşik kavminden ayrıldıklarında birtakım destanlar ve efsanevî rivayetleri beraberlerinde getirmişlerdir. Pers mitolojisindeki karakterler güçlü bir biçimde ikiye ayrılmıştır: iyi olanlar ve kötü olanlar. Bu iyi- kötü anlayışı mitolojide hikâye, figür ve motiflere de yansır. Bu anlayışın kökeni Zerdüştlük’teki Ahura Mazda’nın iki emanasyonu anlayışı üzerine kurulmuştur. Pers mitolojisi ve destanlarındaki en ünlü iyi karakter Rüstem olarak karşımıza çıkar. İyi figürüne karşı bir başka ünlü figür de despotizmin sembolü olan Zahhâk’tır. Zahhâk’ın en önemli özelliklerinden biri de onun omuzlarından bulunan ve onu koruyan iki engerek yılanıdır. Bu araştırmada, öncelikle mitoloji kavramının tanımı yapılacak ve Mitolojinin Fars Edebiyatındaki yeri ve önemi hakkında bilgi verilecektir. Sonrasında Despotizm sembolü olan Zahhâk hakkında detaylı bilgi verilip tanıtılacaktır.
  • Öğe
    جستاری در «مولود » و بررسی جایگاه آن در ادبیات در آسیای صغیر
    (هطالعات آسیای صغیر (فرهنگستان), 2020) Mitat Çekici
    Bu makalede mevlit ve mevlidin önemine değinilmiştir.
  • Öğe
    Çağdaş İran Edebiyatında Köy Edebiyatı
    (Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2019) Mitat Çekici
    Coğrafya veya coğrafi bir bölge realist yazarların gözünde özel bir yere sahiptir ve onların eserlerinin temel unsurunu teşkil eder. Bazen yazarlar daha genel bir bölgenin kendine has özelliklerinden gelenek ve göreneklerine, toplumsal sorunlarına özel bir ilgi gösterir. Köy edebiyatı ya da bölge edebiyatı hemen her toplumda edebiyatın en önemli dallarından biri olmuş ve önemli yazarların birçoğu bu konuda eserler kaleme almışlardır. Yerel geleneklere dikkat çekmek, yerel efsaneler, hikâyelerde bölge halkından kişilere yer verilmesi, bölgedeki fakirliğin ön plana çıkarılması ve köylülerin yaşam kültürü, bu akımın öykü yazarları hikâyelerinin ortak özelliklerindendir. Çağdaş İran Edebiyatında Köy Edebiyatı Kısa Öykücülüğü ciddi anlamda H.1330 yıllarında başlamış ve H.1340 ile 1350 yılları arasında en parlak dönemini yaşamıştır. Köy edebiyatı öyküleri genellikle coğrafi bir bölgenin ortak özelliklerinden olan adap, anane, inanç ve kültür gibi özelliklerin daha çok ön plana çıkarılmasıdır. Bunların yanı sıra bölgede yaşanan sosyal problemler de yazarların eserlerinin konusu olmuştur. Biz bu çalışmada İran Çağdaş Edebiyatında önemli bir yere sahip olan köy edebiyatına ve ön plana çıkmış yazarlarından bazılarına ve eserlerine değinilmiştir.
  • Öğe
    Edebi Bir Tür Olarak Mevlid ve Farsça Mevlid Müellifi Nureddin Muhammed Kazerûnî
    (Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2020) Mitat Çekici
    Peygamber’in doğumunu anlatan anlamında kullanılan Mevlid kavramı edebiyatta terim olarak Hz. Muhammed’in dünyaya geldiği gün olarak kullanılmıştır. Mevlid kavramı gelişerek Hz. Muhammed’in dünyaya gelişi, hayatı, mucizelerini, gazalarını, ahlakını, vefatını konu alan eserlerin ve bu eserlerin okunduğu törenleri karşılar olmuştur. Özellikle Hz. Peygamberin doğum gecesinde, çoğunlukla özel gün ve gecelerde hayra vesile olacağı düşüncesiyle okunan Kur’an, Dua, İlahi ve övgü şiirlerine denilen Mevlid metinleri yazılı ve sözlü gelenekte Allah’a iman ve Peygambere bağlılığını göstermek için okuduğu, ezberlendiği ve öğrendiği belirli bir edebi birikim sonucu kurulmuştur. İran edebiyatında Peygamber’in hayatını ve onun özelliklerine dair direkt Farsça yazılmış eserler ilk devirlerde görülmez. Bundan dolayı Fars edebiyatında mevlid olarak yazılmış eserler yok ancak Hüseyin’in Şehit edilmesini anlatan birçok esere rastlamak mümkündür. Nureddin Muhammed Kazerûnî’nin eserinin önsözü hayatı hakkında çok kapsamlı değildir ve Müellif de kendisi hakkında detaylı açıklamalarda bulunmamıştır. Bilinen tek bilginin Kazerûn ailesinin dini ilimlerde çok tanınmış olmalarıdır. Kazeronî’nin Kazerûn ailesinden olduğu ve bu ailenin Nebi Siyeri’ni telif etmekte etkili olduklarıdır. Yazar, orijinali nesir olan bir Mevlid eserden nazmetmiş ancak hiçbir şekilde o eserin ve yazarın ismini belirtmemiştir.
  • Öğe
    SADIK HİDAYET’İN FERDA ADLI ÖYKÜSÜNÜN MONOLOG İNCELEMESİ
    (Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2017) Mitat Çekici
    Bu çalışmada edebi anlatım türünün önemli bir aktarma tarzı olan Monolog tekniği kısa bir şekilde ele alınıp iç monolog türü işlenmiştir. Bununla birlikte İran Kısa Öykücülüğünün güçlü kalemlerinden biri olarak kabul görülen Sadık Hidayet’in Ferda adlı öykü tercümesi ve öyküsündeki iç monolog tekniğinin tahlili yapılmıştır. Sadık Hidayet Çağdaş İran Öykücülüğünün önde gelen güçlü kalemlerinden biridir. Muhammed Ali Cemâlzâde ile birlikte modern İran öykücülüğünün kurucuları arasında yer alır. Hidayet hikâyenin yanında, roman, piyes hatta sefer name türünde eserler vermiş olmasına karşın İran Edebiyatında daha çok “kısa öykü yazarı” kimliği ile tanınmıştır. Hidayet eserlerinde yalnızlık, yoksulluk, buhranlık, intihar ve ölüm gibi konuları işlemiştir. İşçi sınıfın çileli hayatını ve mücadelesini betimleyen bu betimlemeleri yaparken baskıcı yönetimi ve bu yönetimi destekleyenleri ağır bir dille eleştiren Hidayet Ferda adlı öyküsünde bunu net bir şekilde ortaya koyar.Bu seçkin hikâye Yarın ve Hizmetçi olmak üzere iki öyküden oluşmaktadır.
  • Öğe
    Şahnâme’nin Bîjen ve Menîje Hikayesine Edimbilim Açıdan Söylem Yaklaşımı
    (Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2021) Mitat Çekici
    Edimbilim edime eşlik eden farklı kavramları ele alıp inceleyen bilim dalıdır. Edimbilim kelimeleri sözce durumuna göre etkileşim içerisinde gerçek bir dil etkileşimi olarak kişi, zaman ve kapsam göstergeleri ile belirleyendir. Pragmatik olarak dilin birçok yönünü inceler, açıklamalar yapıp engelleri aşan bir bilişim tarzıdır. Edimbilim, dil ile onu kullanan, söylem ile bağlam arasındaki ilişkiye değinir. Yani edimbilim, sözcüklerin kullanımları ve konuşmacının sözeylemi nasıl işleyip anlam yüklediği, konuşan ve dinleyen arasında gelişen ilişkiden cümle yapısının nasıl etkilendiğini ele almaktadır.Her hikâyenin temelini onu oluşturan kahramanlar teşkil eder. Söylemler onların ayrılmaz bir parçası gibidir ve hikâyeyi oluşturan temel unsurların en önemlileri olarak kabul edilmektedir. Hikâyedeki diyaloğlar karakterler üzerinden hikâyenin işlevselliğini gösterendir. Söylem, ravi ile okuyucu ya da müellif ile okuyucu arasındaki en bilinen aracı olarak görülmektedir. Eylemsel, diyaloğlar söylem içerisinde emir, istek, rica ve talep şeklinde dile getirilmektedir. Şahnâme’nin önemli hikâyelerinden olan Bîjen ve Menîje hikayesinde birkaç tarzda ön plana çıkan bu tarz söylemler, edimbilim açısından öneme değer örnek bir hikayedir.
  • Öğe
    Nı̇zâmı̂-yı̇ Gencevı̂’nı̇n Hüsrev u Şı̂rı̂n ile Leylâ vu Mecnûn Eserlerı̇nde Aşk Tasavvuru
    (Oku Anonim Şirketi, 2023) Türkben Aydın, Funda
    Dönemi itibariyle yeni bir tür olan Hamse ile edebiyat sahasında muteber bir yere sahip olan Nizâmî-yi Gencevî (ö. 611/1214 [?]), yazmış olduğu beş mesnevi ile uzun yıllar Fars, Türk, Arap ve Batı edebiyatlarında örnek alınan bir isim olmuştur. Şair, kurguladığı hikâyelerde bir dış çerçeveyle birlikte okuyucuya katmanlı bir metin bırakmış, zihnini meşgul eden sorulara bu hikâyelerde cevaplar aramış, okuyucuyu derin kavramlar üzerine düşünmeye sevk etmiştir. Bu kavramlardan biri de aşktır. Nizâmî, aşk mevzuunu iki kahramanlı aşk hikâyeleri olarak isimlendirilen Hüsrev u Şîrîn ve Leylâ vu Mecnûn mesnevilerinde açıklamaya ve bu hikâyelerden yola çıkarak zihnindeki aşk tasavvurunu okuyucuya aktarmaya çalışmıştır. Kendi dönemine kadar tasavvufî aşkı anlatan mesnevilerde sembolik dil kullanılırken Nizâmî, ilk defa gündelik aşkı konu edinen mesnevilerinde Leyla, Kays, Hüsrev, Şirin gibi sıradan karakterleri kullanarak meramını okuyucuya aktarmış ve gelenekteki mesnevilerde hâkim olan mecaz, temsil ve teşbih yolunu tercih etmemiştir. Leylâ vu Mecnûn eserinin bütünlüğüne bakıldığında, birbirine kavuşamayan iki âşığın dünyevî hikayesinden ziyade metafizik güzelliğe ulaşmaya yönelik bir yolculuğun anlatıldığı (seyr u sülûk) malumdur. Bu yönüyle de sembolik anlatımlı birçok mesneviye ilham kaynağı olan Sühreverdî’nin Mûnisu’l Uşşâk eserindeki tekâmül yolculuğu safhalarıyla Mecnun’un Leyla sureti üzerinden tekâmülü arasında bazı benzerlikler görülebilir. Hüsrev u Şîrîn’de ise yine hikâye bütünlüğüne bakıldığında kahramanların ahlâkî tekâmülü üzerine bir kurgu gözlemlenir. Nizâmî beşerî aşkı küçümsemez, aksine onu ahlâkî düzlemde kemâle erdiren bir araç olarak görür. Beşerî aşk bu bağlamda hikâyedeki karakterleri metafizik güzelliğe görünürde eriştirmese de Şirin adeta bu mertebeye erişmiş gibidir. Çalışmada her iki mesneviyi irfânî ya da beşerî gibi keskin sınıflandırmalara tabi tutmadan Nizâmî’nin aşk tasavvuru üzerinde durulmuştur.
  • Öğe
    Kadim Bir Münâzara ve Müfâhare Örneği: Dreḫt-ī Āsūrīg
    (İran Çalışmaları Dergisi, 2022) Başçı, Nezat; Başçı, Veysel
    Sasaniler döneminde Pehlevi diliyle yazıya aktarılmış Dreḫt-ī Āsūrīg (Asur Ağacı), doğu edebiyatlarında dıştan bakınca “din dışı” gibi görünen metinlerdendir. Ayrıca doğunun en kadim münâzara ve müfâhare örneklerindendir. Bir keçi ile bir hurma ağacının atışmasını ve üstünlük yarışını konu alan anlatıda keçi, hayvancılıkla uğraşan Zerdüştî toplulukları, karşısındaki hurma ağacı ise Mezopotamya menşeli çok tanrılı Asur topluluklarını ezoterik şekilde temsil eder. Bu yönüyle eser Aryan ve Semitik halkların münâzarası olarak da görülebilir. Münâzaranın bunun dışında da farklı sembolik yönleri ve semantik özellikleri sözkonusudur. Toplam 121 bentten oluşan ünazaranın farklı dillerde birçok çevirisi bulunmaktadır. Bir kopyası Mehraban Kay-Khosrow Kodeksi arasında günümüze kadar ulaşmış münâzarada, huzvariş kelimelerde olduğundan; satır aralarında semitik dillerden Süryancanın izlerine de rastlamak mümkündür. Bu makalede, Pehlevi yazılı mirası içerisinde yer alan Dreḫt-ī Āsūrīg’in incelemeli tanıtımı yapılmış ve ortografik transkripsiyonuyla birlikte Türkçe çevirisi eksiksiz şekilde araştırmacılara sunulmuştur. Metinde yer alan bazı özel kavram ve semboller; kadim İran kültür ve edebiyatı, Mezopotamya sahası ve Zerdüştlük alanı incelemelerine katkı sağlaması amacıyla değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    ZAHȊR-İ FȂRYȂBȊ’NİN DȊVȂN’INDA VEZİN TÜRLERİ
    (2019) Türkben Aydın, Funda
    Klasik dönem İran edebiyatının Türk asıllı şairlerinden biri olan Zahȋr-i Fȃryȃbȋ, VI/XII. yüzyıl sonlarının ileri gelen büyük kaside ve gazel şairlerindendir. Edebî sanat bakımından zengin bir üslupla eserler yazmış olan Zahȋr-i Fȃryȃbȋ, daha çok kaside şairi olarak bilinmektedir. Şair, Nizâmî-yi Gencevî, Hâkânî-i Şirvânî, Evhadüddîn-i Enverî, Mücîrüddîn-i Beylekânî ve Felekî-i Şirvânî gibi ünlü şairlerin de çağdaşıdır. Bu çalışmada, şairin Emîr Hasan-ı Yezdgirdî tarafından tashih edilip Dȋvȃn-ı Zahȋruddȋn-i Fȃryȃbȋ adıyla 1381 hş.’de Tahran’da neşredilen divanı esas alınmıştır. Zahȋr-i Fȃryȃbȋ’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verildikten sonra onun Divânında yer alan tüm manzumelerin taktii yapılmış; bahirleri ve vezinleri bulunmuştur. İlaveten eserde kullanılan bahirler, şairin kullanım oranına göre tasnif edilmiş, örnek beyitler eklenmiş ve her bir bahirdeki vezin sayısı belirtilerek kullanım yüzdesi çıkarılmıştır.
  • Öğe
    The Role of Heterodox Kurdish Belief in the Period of Rivalry between Sultan SelimI and Shah Ismail I: Based on the Selimshahname ofIdris-i Bitlisi
    (International Journal of Kurdish Studies, 2020) Başçı, Nezahat
    This article focuses on the role of the Kurds in the Safavid State during its establishment and restructuring period and aims to describe the influence of the Kurds on Shah Ismail Safavi ’s achievements and acquisition of power. The Ottomans reacted in a serious and multi-faceted way to the actively ideological and strategic role and assistance of the Kurds as regards Shah Ismail’s ascension to the throne. This period also inaugurates the beginning of a history of the Kurds who remained in the territories of the Ottoman State. Of the sources on this period, the Selimshahname of İdris-i Bitlisi is undoubtedly the most important.
  • Öğe
    CEMALEDDIN AFGANİ'NİN EDEBİ KİŞİLİĞI VE ŞİİRLERİ
    (e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), Aralık-2019) Başçı, Nezahat
    There are some poems that have an important place in understanding of his emotions and thoughts, reflecting the literary and artistic aspect of the Afghani, one of the important ideas and politicians of the 20th century Islamic world. Being familiar with Arabic and Persian literature, as well as literatures of different languages, the Afghani has despacthed messages or has been alone with his own inner world through the poems he had written or noted in a variety of ways. The longest and most voluminous of her poems is Sakinâme with a total of ninety couplets. In addition to this, there are also poetry and single poems written in Arabic, Persian and Persian in the form of rubai, gazel, mesnevi and kaside. As these poems reflect the poetic, literary and aesthetic taste of Afghan; the political difficulties in his view of the turbulent (his) life and his political difficulties are reflected in his pseudonym language. Based on these poems, which include references to Ottoman statesmen, he presented the translation of poems; we will try to shed light on the poetry, art and literature understanding of Afghani, who is not recognized in our country with his literary aspects.
  • Öğe
    NİZAMİ’NİN İSKENDERNAMESİ’NDE GEÇEN EFSANEVİ SU: AB-I HAYAT
    (ULUSLARARASI MİTOLOJİ SEMPOZYUMU, 2019-05-03) Türkben Aydın, Funda
    Nizâmî-yi Gencevî, yaklaşık 535-540 (1135-1145) yılları arasında Büyük Selçuk luların hâkim olduğu dönemde, Gence’de dünyaya gelmiş ve yaklaşık 597-611 (1201- 1214) yılları arasında aynı yerde vefat etmiş; Fars, Türk, Arap ve hatta bütün dünya edebiyatlarına etki etmiş, ünü dünyaya yayılmış büyük şairlerden biridir. Hamse ge leneğinin kurucusu sayılan şairin son mesnevisi olan İskendernâme, İskender ya da yaygın bir diğer adıyla İskender-i Zülkarneyn hikâyesine yer veren bir eserdir. Şair eserini kurgularken pek çok mitolojik unsurdan faydalanmıştır. Bu unsurlardan biri de neredeyse bütün dünya mitolojilerinde var olan âb-ı hayat kavramıdır. Hayat suyu ve ölümü yenecek ilaçlar düşüncesi en eski dönemlerden beri çeşitli uygarlıklarda görülmüş ve bu düşünce etrafında tarihsel ve efsanevî kahramanlar oluşturulmuştur. Genellikle Hızır’a ve İskender’e atfedilen bu su, âb-ı Hızır ve âb-ı İskender gibi isimler le de bilinir. İskender’in hayat suyu arayışı, özellikle İskendernâmelerde efsane olarak ele alınan ve bütün milletlerin edebiyatında sembol olarak görülen önemli hikâyeler den biridir. Çalışmada âb-ı hayat kavramına değinildikten sonra Nizâmî’nin Farsça ka leme almış olduğu İskendernâme’de geçen hayat suyu efsanesi, şairin edebi dehasıyla yazmış olduğu örnek beyitler Türkçeye çevrilerek açıklanmaya çalışılacaktır