Aile Hekimliği Anabilim Dalı Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Metabolic Syndrome in School Children in Mardin, South-Eastern of Turkey(AVES Ibrahim Kara, 2014) Battaloğlu İnanç, BetülObjective: To determine the prevalence of the metabolic syndrome (MES) in a school children population.Materials and Methods: Three thousand four hundred and sixty children aged between 7 and 15 in three elementary schools in the city of Mardin, located in the south-eastern region of Turkey, were included in this study in April and May 2011. Age, gender, height, weight, waist circumference (WC), hip circumference, waist/hip ratio, systolic and diastolic blood pressure were measured and a variety of blood tests were done. The International Diabetes Federation (IDF) criteria were used for the diagnosis of MES.Results: It was found that 9.42% of those tested were overweight, and 8.0% were obese. The study found that more girls (9.1%) were obese than girls (6.9%). The prevalence of obesity was significantly higher among girls than boys (p<0.001). A positive correlation was found between body mass index (BMI) and the other parameters, namely waist and hip circumference, waist/hip ratio, systolic and diastolic blood pressure (BP), triglyceride (TG) (p=0.0001). It was found that total cholesterol (T-Chol), TG, BMI, systolic and diastolic BP were significantly different among obese MES’s group and non-obese children (p<0.05). The waist/hip ratio reference value in girls was significantly higher than boys (p>0.05). The prevalence of MES was 6.3%. The number of components of MES was higher in girls and obese children. The rate of MES was 30.3% in obese children.Conclusion: The frequency of obesity, hypertension and MES in childhood period have been steadily increasing. Children who are classified having central obesity and high body mass index should be more carefully evaluated to its potential to progress to MES. And the quality of the life should be improved by reducing the risks resulted from life style changes, necessary treatments and follow ups. © 2014 by the Atatürk University School of Medicine.Öğe Prevalence of obesity in elementary schools in mardin, South-Eastern of Turkey: A preliminary study(2012) Battaloğlu İnanç, Betül; Şahin Say, Deniz; Oğuzöncül, Ayşe Ferdane; Bindak, Recep; Mungan, FerideAmaç: Bu araştırmada, Mardin ilindeki ilköğretim çağı çocukları arasında obezite sıklığı, obezite ile aile ve çevre faktörleri arasındaki ilişki değerlendirildi. Materyal ve Metot: Çalışmada Mardin il merkezindeki, üç ilköğretim okulunda 6-15 yaş grubundaki, 3460 çocuğun boy ve ağırlık ölçümleri yapıldı. Beslenme alışkanlıkları ve aile-çevre faktörlerine ait bilgiler anket yolu ile elde edildi. Her öğrenci için vücut kitle indeksi (BMI) hesaplandı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından çocuk ve adolesanlarda fazla kilolu olma ve obezitenin sınıflandırılmasında kullanılması önerilen ve 2007 yılında yayınlanan 5-19 yaş grubu çocuklar ve adolesanlar için büyüme referans değerleri baz alınarak hesaplandı. Söz konusu referans değerlerine göre vücut kitle indeksi (BMI)değeri 97. persentil üzerinde olan çocuklar obez; BMI değeri 85-97. persentil arasında olanlarda fazla kilolu olarak tanımlandı. Veriler bilgisayarda SPSS istatistik programı ile değerlendirildi. Analizler için ki-kare ve t-testleri kullanıldı. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Öğrencilerin % 48.2’si kız idi. Fazla ağırlığı (overweight) olan çocuk %15.78, obez olan çocuk oranı %10.57 idi. Cinsiyete göre obezite sıklığı kız çocuklar için %9.05 ve erkek çocuklar için %11.97 idi. Erkeklerde obezite sıklığı anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.01). 13 -15 yaş grubundaki kızların BMI ortalamaları, aynı yaş grubundaki erkeklere göre anlamlı derecede yüksekti. Sosyoekonomik düzeyi yüksek olanlarda (p<0.01), düzensiz öğün yiyenlerde (p=0.05) , günde 2 saatten fazla TV seyredenlerde (p=0.03), 6 aydan az anne sütü alanlarda (p<0,05), annesi (p<0.05) veya babası (p<0.01) obez olanlarda obezite sıklığı anlamlı derecede daha yüksek bulundu. Sonuç: Obezite bir sağlık sorunu olarak dünya çapında artmaktadır. Çocukluk çağında obez olmak ve obez ebeveyn/(ebeveynlere) sahip olmak, erişkinlikte obez olmanın risk faktörlerinden ikisidir. Yetişkinlikte, obezitenin kalıcılığı, sorunun en ciddi yönüdür. Obezitede tedavi başarı oranı, ne yazık ki yüksek değildir. Bu nedenle, rutin çocukluk çağı büyüme değerlendirilmesi için, vücut kitle indeksinin eklenerek, risk altında olanların erken tespiti ile ilgili bir önleyici strateji en akılcı yol olarak görünmektedir.Öğe Mardin ili ilköğretim okulu öğrencilerinin fiziksel şiddete maruziyetleri ve yaklaşımları(2013) Battaloğlu İnanç, Betül; Çifçi, Sema; Değer, VasfiyeAmaç: Bu çalışma, ilköğretim okulu öğrencilerinin, fiziksel şiddete maruz kalma sıklığı ile fiziksel şiddet hakkındaki düşünce, tutum ve davranışlarını saptamak amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Mardin il merkezinde bulunan, ilköğretim okullarının tümü araştırma kapsamına alınmıştır. Her okulun, tüm beşinci ve sekizinci sınıf şubelerinden, rastgele yöntemle, 1351 öğrenciye anket uygulanmıştır. Bulgular: Öğrencilerin %50,6,sı kız, %49,4,ü erkektir. Öğrencilerin ortalama yaşı 11,9, evlerinde yaşayan ortalama kişi sayısı yedi, ortalama çocuk sayısı üçtür. Öğrencilerin, %13,1\\\'i babalarının annelerine en az bir kez fiziksel şiddet uyguladığını ifade etmişlerdir. Öğrencilerin %42,6\\\'sı en az bir kez, %30,7\\\'si ise, halen, ara sıra, fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Erkeklerin, fiziksel şiddete maruziyetleri, kızlardan yüksektir (p<0,01). Çocukların sınıfları büyüdükçe gördükleri fiziksel şiddet sıklığı azalmaktadır (p<0,01). Babanın eğitim düzeyi yükseldikçe, fiziksel şiddet uygulama eğilimi azalmaktadır (p<0,01). Aile içi şiddetin olduğu ailelerde, çocukların şiddete maruziyeti yüksektir (p<0,01). Öğrencilerin %15,7’si halen fiziksel şiddet içeren kavga etmeyi sürdürmektedir, %5,i fiziksel şiddeti bir çözüm olarak görmektedir. Çıkarımlar: İlköğretim öğrencilerinin fiziksel şiddete maruziyetleri ve fiziksel şiddet uygulamaları oldukça yaygındır. Bu nedenle temel sağlık hizmetlerinin sunumu içerisinde, çocuk istismarı ve ihmalinin birincil, ikincil ve tersiyer önleme çalışmalarına gereken önem verilmeli, konu ile ilgili resmi ve gönüllü oluşumlar sorunun çözümünde çok disiplinli bir yaklaşımla birlikte çalışmalı, yapılan programlar yasal düzenlemeler ile desteklenerek devlet düzenlemelerinde yer almalıdır. (Türk Ped Arfl 2013; 48: 226-34)Öğe 5-15 yaş arası astımlı çocukların sosyodemografik özellikleri ve risk faktörleri(2013) Önder, Nurgül; Hatipoğlu, Sami; Battaloğlu İnanç, Betül; Sıkar, DeryaAmaç: Bir astım allerji polikliniğine başvuran astımlı çocuklarınsosyodemografik özellikleri ve risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki bu araştırmada 1 Ocak 2005-31Aralık 2005 tarihleri arasında, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim veAraştırma Hastanesi Astım Alerji Polikliniği'nde astım tanısıyla izlenen, 5-15 yaşları arasındaki 450 hastanın dosyaları retrospektifolarak taranıp, hastaların sosyodemografik özellikleri, hastalığınbaşlama yaşı, risk faktörleri araştırılmıştır. Bulgular: Olguların %60.9'u erkek, ortalama yaş 8.4±2.7 ve semptomların başlama yaşı ortalama 3.6±2.7 idi. Hastaların %95.6'sı düşük gelirli olduklarını belirten ailelere sahipken, %46.4'ü ısınmadakömür kullanıyor, %67.1'i nemli ortamda yaşıyordu. Son bir yıl içerisinde acile başvuranların oranı %66.7 iken, hastaneye yatırılmaoranı %10.9 olarak bulundu. Sonuç: Çalışmamızda değerlendirilen astımlı çocukların sosyodemografik özellikleri ve risk faktörleri literatür ile uyumlu bulunmuştur.Öğe Eski sezaryenli gebelerin demografik özellikleri ve ilk sezaryen endikasyonlarnın değerlendirilmesi(2013) Sıkar, Derya; Yaşar, Levent; Battaloğlu İnanç, Betül; Yaşar, NurgülAmaç: Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi antenatal polikliniğine başvuran eski sezaryenli gebelerin, sosyodemografik özelliklerini, ilk sezaryen endikasyonlarını, demografik özellikler ve ilk sezaryen endikasyonları açısından hastaneler arası ndaki farklılıkları ve sosyoekonomik faktörlerin, sezaryen istemindeki rolünü araştırmayı amaçlamıştır. Yöntem: Ağustos 2006-Mart 2007 tarihleri arasında Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi antenatal polikliniğine başvuran 476 eski sezaryenli gebenin katıldığı kesitsel ve analitik tipte bir araştırmadır. Bulgular: Yaş ortalaması 28.4±4.6 olan gebelerin %68.4’ü 20-29 yaş grubundadır; toplam gebelik sayısı 2.8±1.3, parite ortalaması 1.4±0.7, yaşayan çocuk sayılarının ortalaması 1.3±0.6'dır. ‹lk sezaryen endikasyonları arasında akut fetal distres, makat geliş ve sefalopelvik uygunsuzluk ilk sıraları almaktadır. Eğitim düzeyi ve çalışma durumunun sezaryen tercihinde etkili olduğu saptanmıştır (p<0.001). Özel hastanelerle devlet hastaneleri arasında, ilk sezaryen endikasyonları açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadı r (p<0.001). Devlet hastanelerinde, makat geliş nedeniyle sezaryen daha sık yapılmaktadır. Eğitim düzeyi ve çalışma durumu açısından ilk sezaryenini özel hastanelerde olanlar ile devlet hastanelerinde olanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (sırasıyla p=0.026 ve p=0.023). ‹steğe bağlı sezaryen olan kadınlar özel hastaneleri daha çok tercih etmektedirler (p=0.002). Sonuç: Eğitim düzeyi ve çalışma durumu, sezaryen tercihinde iki önemli faktör olup, çalışan ve belli bir eğitim seviyesine sahip olan kadınlar, sezaryeni ve özel hastaneleri daha fazla tercih etme eğilimindedirler.Öğe Mardin İl Merkezinde 1-6 Yaş Grubu Çocuğu Olan Annelerin Yanıklarda İlk Uygulamalarının İncelenmesi(2013) Battaloğlu İnanç, Betül; Say Şahin, Deniz; Demir, CemilAmaç: Bu çalışmada, annelerin yanık ve ilk yardım hakkındaki bilgi düzeylerinin belirlenmesi, yanıkla karşılaştıklarında ne yapacakları, acil uygulamaların tespit edilmesi ve araştırma sonunda annelere doğru bilgi verilerek, bu konudaki bilgi eksikliklerinin giderilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Araştırmaya katılacak olan anneler, 1-6 yaş grubu çocuğu olan, 25-49 yaş grubundaki anneler arasından, randomize olarak seçilen, araştırma hakkında bilgilendirildikten sonra, katılmak isteyen 1000 gönüllü anneye, anket yoluyla uygulandı. Bulgular: Çocukların, % 21.6’sında yanık meydana geldiği, yanıkların % 81.4’ünün ev içinde, %18.6’sının ev dışında oluştuğu, yanık vakalarına, 2-4 yaş grubunda karşılaşıldığı, annelerin yanık konusunda bilgi eksikliklerinin olduğu ve yanığa ilk müdahale konusunda, araştırmaya katılan tüm annelerin % 89.6’sının bilgilerini yeterli bulmadıkları saptandı. Sonuç: Çalışmamız sonucunda, annelerin yanıkta ilk yardım konusunda, bilgi eksikliklerinin var olduğu saptandı. Bu konuda, annelerin bilgi eksikliklerinin uygulanacak eğitim faaliyetleri ile giderilmesi, annelerin doğru uygulamalar konusunda bilgilendirilmesi gerekliliği görülmüştür.Öğe Sağlam çocuk polikliniğine başvuran 0-1 yaş bebeği olan annelerde depresyon taraması ve depresyonda etkili risk faktörlerini belirleme(2012) Battaloğlu İnanç, Betül; Aydemir, Nurcihan; Hatipoğlu, SamiSağlam çocuk polikliniğine başvuran 0-1 yaş bebeği olan annelerde Edinburgh Postnatal Depresyon Skalası (EPDS) ölçeğini kullanarak, depresyon oranlarını saptamayı ve etkili olan sosyodemografik faktörleri belirleyerek, elde edilen sonuçların diğer çalışmalarla korelasyonunu değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 20 Temmuz- 20 Eylül 2007 tarihleri arasında, 0-1 yaş arası bebeği olan anneler çalışmaya dâhil edildi. 211 anne çalışmaya katıldı, postpartum sosyodemografik veri formu ile EPDS kullanıldı. Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen 28 annenin, 7’sinde EPDS puanlaması depresyon için anlamlı değerlerde idi. Toplam 183 annenin verileri değerlendirmeye alındı. Annelerin sosyodemografik özelliklerini belirlemek için toplam 51 sorudan oluşan postpartum sosyodemografik veri formu kullanıldı. Depresyon yaygınlığını saptamak amacıyla annelere 10 sorudan oluşan EPDS ölçeği uygulandı. Değerlendirme 30 puan üzerinden yapıldı ve kesme puanı 13 ve üzeri ( ?13) olarak alındı. Bulgular: EPDS kesme puanı ?13 alınarak hesaplanan depresyon semptomatoloji skoru %30.6’dır. Çalışmaya katılan kadınların yaş ortalaması 27.5±5.45, yaş dağılımı 18 ile 43 arasında değişmektedir. EPDS puanı yüksek olanlarda evlilikten memnuniyet düzeyinin iyi olma oranı anlamlı düzeyde düşük; evlilikten memnuniyetleri orta ve kötü düzeyde olanlarda, psikiyatrik özgeçmişi olan annelerde ise EPDS puanları anlamlı düzeyde yüksek olarak saptanmıştır (p<0.01). Eşi çalışmayan, planlanmamış gebeliği olan, doğumda annede sağlık sorunu olan,gece doğum yapan annelerde EPDS puanlaması yüksek olarak görülmektedir (p<0.05). Bebekte sağlık sorunu olduğunu belirten, bebek bakımını güç olarak tarifleyenlerde, bebeğini emzirmeyen kadınlarda EPDS puanlaması istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olarak saptanmıştır (p<0.01). Sonuç: Doğum sonrası depresyon birçok anneyi ve bebeği olumsuz etkileyen ciddi bir sorundur. Etkin bir tedavinin mümkün olmasına rağmen, olguların yarısından azı fark edilebilmektedir. Kitlelerin taranması, antenatal dönem, doğum sonrası erken dönem ve normal sağlam çocuk izlemleri döneminde, doğum sonrası depresyon tanısı koyabilme imkanını mümkündür. Toplumu temsil eden, büyük kitlelere yapılacak topluma dayalı çalışmalar ile geçerli, etkin bir doğum sonrası depresyon taramasının tanımlanmasına ve bu tip bir taramanın klinik olarak anne -bebek açısından hizmetin artırılmasına, olan etkisinin belirlenmesine gereksinim vardır.Öğe 7-15 years of age group children' hypertension and obesity(2013) Battaloğlu İnanç, BetülThe aim of the study was to evaluate hypertension and obesity in students of primary schools in Mardin. Material and Method: This descriptive study was performed with three different schools were selected on the basis of differing socio-economic and cultural classifications were determined 3460 students in Mardin. Obese students were determined by WHO criteria and blood pressures were determined by American Academy of Pediatrics criteria. These values were calculated with the SPSS statistical program. Chi-square test was used for analysis. P <0.05 was considered statistically significant. Results: 10.57 % of the students were obese and 15.78 % of them were overweight. The prevalence of obesity according to gender was 9.05 % for girls and 11.97 % for boys (p<0.01). 1.30 % of the students had presistolic hypertension, 2.02 % of them had sistolic hypertension, 2.65 % of the students prediastolic hypertension and 2.74 % of them had diastolic hypertension. Having hypertension in first degree parents were not found as associated factors with them and their chidren'. More than 2 hours per day TV beholders were obese (x2=4.916; p=0.03). Discussion: Evaluation of hypertension and obesity is necessary in terms of school health. For this reason these two subjects must take place in inspections of school aged children and also educations about obesity and hypertension are given to both students and their families.Öğe Metabolic Syndrome in School Children(TURKISH PEDIATRIC ENDOCRINOLOGY & DIABETES SOCIETY, 2013) Battaloğlu İnanç, BetülThe problem of excessive weight and obesity is increasing world-wide. According to the World Health Organization (WHO), there are over 1.6 billion overweight and 400 million obese people in the world; in 2015, these figures are expected to reach 2.3 billion and 700 million, respectively. Ninety percent of obese adolescents are at risk of becoming obese adults; 75% of obese 12-year-olds go on to become obese adults; of 7-year-olds, 41% of obese ones become obese in adulthood; 25% of those obese in the pre-school period become obese adults; and 14% of obese infants are at risk of becoming obese adults. The presence of childhood obesity increases the risk of non-communicable diseases such as metabolic syndrome (MS), type 2 diabetes mellitus (DM), hypertension (HT), hyperlipidemia, cardiovascular disease, and certain cancers (1). In clinical studies, the prevalence of MS in childhood was found to be approximately 3-4%. The aim of the present study was to evaluate the prevalence of MS in southwest part of Turkey.Öğe 15-49 yaş arası annelerin anne sütü ile ilgili uygulamaları ve etki eden faktörler(2013) Battaloğlu İnanç, BetülAmaç: Bu çalışmada, 15-49 yaş arasındaki annelerin bebeklerinibesleme durumlarının ve emzirme konusundaki uygulamalarınınsaptanması ve etki eden faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Mardin Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi,Kadın Doğum Polikliniğine 1 Ekim-30 Kasım 2012 tarihleri arasında başvuran, 15-49 yaş arası kadınlardan basit rastgele örneklemeyöntemi ile seçilen 330 anne çalışmaya dahil edildi. Amaca uygunolarak hazırlanmış bir anket, yüz yüze görüşme tekniği ile katılımcılara uygulandı. Bulgular: Yaş ortalaması 28.2±5.2 olan kadınların %23.5'i annesütünü ilk 6 ay, %24.4'ü 12 aya kadar, %40.8'i 24 aya kadar ve%11.3'ü 24 aydan fazla süre bebeklerine vermişlerdi. Kadınların%69.1'i ilk 6 ay, sadece anne sütü vererek bebeklerini beslemişlerdi. Bu besleme tarzı, annelerin eğitim düzeyi arttıkça artış göstermekteydi (p=0.017). Ek gıdaya 6 aydan sonra başlayanlar dahaçok yüksekokul ve üniversite mezunları idi ve eğitim seviyesininazalmasıyla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde olmasa da bu süreden sapmalar görülmekteydi (p>0.05) Yüksekokul ve üniversitemezunları anne sütü ile ilgili bilgileri daha çok ebe-hemşire ve doktordan alırken, eğitim düzeyi düştükçe bu bilgiler aile ve çevredenalınmaktaydı (p=0.018). Sonuç: Annelerin büyük çoğunluğu bebeklerine anne sütü vermelerine karşın, eğitim düzeyi düştükçe ek gıdaya başlama yaşı konusunda yanlış uygulamalar artmaktadır. Öte yandan eğitim düzeyidüştükçe anne sütü verme süresi uzamaktadır.