Resim Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 15 / 15
  • Öğe
    SANATA KAÇIŞ
    (E-Journal of New World Sciences Academy, 25.01.2021) Sarıalioğlu, Rahman Işık
    Yaratma eylemi salt bir kültürel eylem midir yoksa insan için bir zorunluluk mudur? Dünyada mevcut olmaktan kaynaklı bir yabancılık duygusunun ve dünyaya sığamama arzusunun yarattığı sonsuz bir kaçış eylemi midir sanat? Bütün sorularda olduğu gibi bir yanı soyut olan bu soruların ipuçlarını sanat yapıtının ontolojisine bakarak hissedebilmemiz mümkün. Yapıtın varlık kazandığı anda varolanın dışında bir kaçış alanı yarattığını, bir başka deyişle yokluk kazandığını söyleyebiliriz. Özne ve nesnenin verili olanın sınırlarından taşmasıyla bir yok-varlık kazanan sanat, aynı zamanda insanın dünya ile arasındaki boşluğu dolduran bir varolandır. Sanat, sürekli bilinemeyene doğru bir tür kaçış, hayat dışı bir hayat değil midir?
  • Öğe
    GEZGİN VE EVE DÖNÜŞ
    (Sobider Sosyal Bilimler Dergisi, Şubat 2023) Sarıalioğlu, Rahman Işık
    Doğaya yönelim romantiklerin düşüydü. Bir anlamda Modernite çağında doğa, romantikler için politik gizil anlamlar içermekteydi. Doğaya bakış; salt biçimsel bir bakışın da ötesinde, zamanın ruhuna karşı bir bakışa, zamana direnişi içeren bir estetik ifadeye dönüştürülmüştür romantikler tarafından. Bu makalede, Caspar David Friedrich’in “Sis Denizinin Üstünde Gezgin” adlı tablosundan hareket edilerek romantik bireyin ve doğanın muğlak imgesinin yarattığı gizil politik anlamların izi sürülecektir. Ve bu gizil politik anlamın boşlukla olan ilişkisi Caspar David Friedrich’in tablosu üzerinden okunmaya çalışılacaktır. Böylesi fantazyaları yaratabilen boşluğun; Modernitenin karşısında yapıtın açtığı karşı bir uzam olduğunu söyleyebilmekte mümkün. Arzuları doğuran belirsiz bir uzamın Caspar David Friedrich ile birlikte birçok romantiğin evi olduğu da söylenebilir. Ayrıca, boşluk kavramı üzerinden yapılan politik bir doğa yorumu okuyucuyu Romantizm ve sanatın özerkliği kavramları üzerine bir daha düşünmeye sürükleyebilir.
  • Öğe
    UNUTULAN MESAFE, HAYVAN-OLUŞ ve SANAT
    (29.09.2019) Sarıalioğlu, Rahman Işık
    Batı metafiziği geleneği insanı, doğa ve mahlûkat ile arasındaki mesafe üzerinden kurgular. Düşünen insan bir anlamda yüce yetilerini bu mesafede yaratır. Doğa ile insan arasındaki mesafenin kapanma korkusu, modern uygarlığı yaratan bilinçtir. Sanat için ise uygarlığı yaratan bu mesafe; bir tedirginlik ve korku alanı değil, onun ontolojisinin olmazsa olmazı, unutulmuş, sessiz bir varoluş alanının evidir. Sanat; modern insanın uzaklaşmak istediği doğanın sessiz ve kapalı dünyasına sızarak, insanı mümkün olmayan bir bütünleşmenin arzusuyla tanıştırır. Bu unutulmuş arzu sayesinde Sanat, Modern Aklın aksine, ilkel olanın bakışını her daim kendinde saklı tutar ve uygarlık karşıtı bakışı içselleştirir. Hayvanın ve mahlûkatın kapalı dünyasına sızmaya çalışan Sanat, uygarlığın kapattığı o mesafede bir “açıklık” yaratır.
  • Öğe
    CASPAR DAVİD FRİEDRİCH: BOŞLUĞUN KÖKENİ
    (Sobider Sosyal Bilimler Dergisi, Ocak/2019) Sarıalioğlu, Rahman Işık
    Boşluk, herhangi bir varolanı resmetmeye çalışan her ressamın karşılaştığı ilk sorundur. Sanatçının nesneleri resmedebilmesi için dünyayı şekillendiren boşlukla zorunlu bir ilişkiye girmesi kaçınılmazdır. Bu ilişki sonucunda; resmetme eylemi uzayda yer kaplayan bir maddeye ve o maddeye anlam katan ideolojik dile yönelir. Uygarlık için boşluk, her zaman dünyayı şekillendiren bir anlama doğru yönelmek zorundadır. Boşluğun, insanı ve nesneleri belirleyen böylesi bir ideolojik uzama dönüşebilme potansiyelinden dolayı ressamın boşluk ile kurduğu ilişki, yapıtın ideolojik dilini oluşturan boyutlardan biridir. Romantikler ise yapıtın özerkliği sayesinde uygarlığın sürekli bir anlama yönlendirdiği boşluğu, bir karşı uzama: Estetik deneyimin yarattığı boşluğa dönüştürür. Caspar Friedrich’in doğaya bakışındaki estetik deneyim; moderniteye karşı boşluk yaratmaya çalışan nostaljik ruhta gizlidir. Friedrich’in boşluğa bakışının nostaljik ve ideolojik anlamı; insanın ilk yaratıcı eyleminin kökenlerinin boşlukla kurduğu ontolojik ilişki de saklı olduğuna dair bir fikir yaratabilir.
  • Öğe
    Post-Fordizm ve Küresel Çağdaş Sanat
    (2019) Özcan, Şefik
    ÖZ Post-Fordist ekonomi, günümüz dünyasında her alandaki yapıları ve düşünme biçimlerini derinden etkilemekte ve aynı zamanda kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmektedir. Post-Fordizmin yarattığı ‘yeni emek gücünün’ son yıllarda artan hareketliliği (yersiz-yurtsuz) ve çok yönlülüğü (mutli-dicipliner) bu açıdan, yaşamın neredeyse tümüne yayılan ‘çalışma zaman(lar)ını ve mekan(lar)ını’ yeniden ve başka türlü ele almamızı, düşünmemizi sağlıyor . Post-Fordist ekonominin, Fordizm’den radikal bir şekilde farklılaşan ve temel üretici güçleri haline gelen, soyutlama yeteneği zirvede olan ‘zeka’ ve sembolik/gayri maddi -veya maddi olmak zorunda olmayan- göstergeler, çağdaş dünyada hemen tüm disiplinleri sermayeye eklemleyip araçsallaştırmıştır. Sanat dünyalarına ait, zihinsel emek kategorisinin de kültürel-ekonomik süreçlerle piyasaya dahil edildiğinden söz edilebilir. Bu açıdan iletişim yöntemleriyle, estetik algı operasyonlarının da araçsal bir rol oynadığını belirtebiliriz. Salt sanat alanına deği; tüm yaşama ilişkin olan ifade etme ve yaratıcılık, Neoliberal-Kültüralist politikalarla günümüz kapitalizminin merkezlerine oturtulup sömürü süreçlerine dahil edilmiştir. Emek güçleri sadece çalışkan, başarılı değil, aynı zamanda yaratıcı da olmak zorunda. Her alandan, her kesimin, sürekli ‘yaratıcı çözümler’den söz etmesi başka türlü nasıl ele alınabilir. Bu durumu Antonio Negri ve Michael Hardt İmparatorluk (2008) üçlemesinde daha önce belirtmişti; “(...) iletişim ve bilişim teknolojilerinin de gelişimi ile gayri maddi-zihinsel emeğin, emek sürecinde hegemonik bir konum elde etmesinin, artı-değerin üretiminde doğrudan payı olmuştur”. Güncel kapitalizmin ilgisine bu kadar mazhar olmuş “yaratıcı ifade’nin, her halde toplumsal bir mesele olarak da ciddiye alınması gereklidir. Bunun nedeni sadece sermaye ile ilişkili ‘artı değerin üretiminde doğrudan payı olduğu’ için değil (Bu paya güncel kapitalizm tarafından el konulmuştur), aynı zamanda yine Hardt ve Negri’nin (2008) belirttiği gibi gayri maddi ‘zihinsel emek’ (...) çokluk için devrimci bir fırsat sunduğu, yepyeni bir direniş olasılığını barındırdığı için ciddiyetle ele alınması gerekir. Zihinsel emek, bir direniş aralığı açıyor. Bu aralıkta yaratıcı ifadenin, sanatın denetime direnen gücünün göstergeleri mevcuttur.
  • Öğe
    Darren Aronofsky'nin Mother Filmi ve Babanın-Adları
    (MÜ GSF, 2019, 2-Eylül) Özcan, Şefik
    ÖZ Geliş Tarihi/Received: 15.08.2019 Kabul Tarihi/Accepted: 06.09.2019 Yayın Tarihi/Published: 29.09.2019 Bu yazı, Yönetmen Darren Aronofsky’nin Mother (Anne, Darren Aronofsky, 2017) filmindeki teolojik göstergeleri ve filmin bütünselliği içindeki mitolojik anlatıyı, Lacancı Psikanalitiğin kavramlarıyla çözümlemeyi amaçlamaktadır. Başlıkta geçen Baba-nın-Adları ifadesi, Lacan’ın 8 Temmuz 1953 ve 20 Kasım 1963 tarihlerinde on yıl arayla yaptığı ve görünüşte farklı türden konulara dair iki konuşmasına dayanan konferansının devamında, Baba-nın-Adları Semineri’nin adıdır. Makalenin böylesi bir başlıkla ele alınmasının nedenlerinden birini; Yönetmenin, filmin anlatısı içerisindeki yaratma sıkıntısı yaşayan yazarı, Pascal’ın Memorial adlı eserinin başına yazdığı gibi, “(...) filozofların ve bilginlerin Tanrı’sı –olarak- değil, İbrahim’in, İshak’ın, Yakup’un Tanrı’sı(...)” –olarak- tasvir edişi oluşturmaktadır(Pascal Blaise; 1654, s. 02). Diğer nedenlere gelince; Filmin anlatı örgüsünde bir Tanrı’yla gerçekte karşılaşılmıştır. Bir adım ötesinde bir Tanrı’yla birlikte yaşanmıştır. Ve buna rağmen her gerçek gibi, o da erişilmezdir. Ve bu erişilmezlik, aldatmayanla, yani; film boyunca hissettirilen ‘kaygı’ ile gösterilir. Filmin anlatısı içerisindeki simgeler, ‘simge’ adına layık bir şekilde işaretlenen cesetlerdir. Bir cesedin etrafında, insan türünü karakterize eden ilişkiler mevcuttur. Tam da bu ilişkiler dolayısıyla cesedin kendisi, yaşamış olduğu gerçeğini, apaçık bir şekilde, orada öylece duran bir ‘fazla’ olarak muhafaza eder. Bu insanileştiren bir şeye dönüşür. Filmin tamamı, Lacan’ın ‘aktarım’ dediği şeyi özetler gibidir. Bu nedenle filmin sonunda, hiçbir Ad’a sahip olmayana yapılan aktarımı vahşet dolu bir törensellik eşliğinde izleriz.
  • Öğe
    Galeri, Müze ve Kurumsallık Karşıtı Direnişler Bağlamında Sanatçının Özerkliği
    (2016) Özcan, Şefik
    Platonun ideal devlet anlayışında sanat/ sanatçı, her türlü siyasetten bağımsız olma hakkını içeren özerk yapılanmadan uzaktır ve sanat tümüyle iyi yurttaşların eğitimine bağımlı bir görev yüklenmelidirler. Bu durum, antik Yunan dünyasından modern zamanlara kadar, sanatçılarla filozoflar arasında, devlet yönetimindeki üst düzey siyasi kararlarda söz hakkına sahip olma konusunda bir uzlaşmazlık zemini olarak var olagelmiştir. Ancak, Aydınlanmayla birlikte gelişen Modernist düşünüden itibaren sanat ve siyaset, sürekli bir ilişki içerisinde olmuştur. Modernist derken, modern anlamda siyasetin oluşmasıyla başlayan dönemi kastediyoruz, yani ulus-devlete dayalı iktidar tarzının yerleştiği dönem. Bu dönemde sanat, ulus-devletlerin kimlik inşasında etkili bir araç olmasıyla başlar. Böylelikle birbirini izleyen üç sanat-siyaset rejiminden söz edilebilir ki, bu rejimler aynı zamanda galeri ve müzelerin ideolojik karakterini oluşturur. Sanat ve siyaset ilişkisine dair bu üç model şu şekilde ifade edilebilir: Ulus-devlet modeli, Özerklik ve Avangard.Modern anlayışta ilk model, Platoncu yaklaşımı tekrar eder. Sanata devletin haşmeti nakşedilir ve böylece devletin muazzam gücünü temsil edecek ideal bir ulus yaratılır ve sanat bu mükemmeliğin kanıtlayıcısı olur. İkinci model, bu uzlaşmazlık zemini üzerinde var olagelen gerilimi, yani sanat ile siyaset arasındaki gerilimi, her birini kendine göre kuralları olan ayrı alanlar haline getirerek çözme yoluna girmiştir. Sanat estetik özerklik kategorisi içinde tanımlanıp, yeni modern yaşam için, bağımsız, kendi içine kapalı bir -görme rejimi- olarak siyasetten ayrılır, modern zamanların tinsel aynası mertebesine yükseltilir. Üçüncü modelde, sanat kendisine bahşedilen bu kutsi özerklik içerisinde yaşamdan kopuk olduğu gerekçesiyle eleştirilir.Yeniden toplumsallıkla, hayatla bütünleştirilmesi gayesiyle siyasetle birlikte anılmaya başlar. Bu durum Avangardizmin başlangıcını oluşturur. Sözü edilen bu her üç sanat-siyaset rejimine bağlı olarak galeri, müze ve sanat kurumlarının görme-gösterme stratejileri, bağımlılıklar geliştirme üzerine kuruludur. Günümüzde sanat-kültür kurumları aynı bağımlılıkları geliştirme yönünde inceltilmiş stratejilerle yollarına devam etmektedirler. Sanatın- sanatçının bağımsızlık içeren talebi nasıl ortaya konulacaktır? Sanatçının özerkliği meselesini, modernizmin demokratikleştirilmesiyle ele birlikte almak, anlamlı bir çağdaş zaman ve mekanın inşasında gerekli bir değer olarak ufuk açıcı olabilir.
  • Öğe
    Sanat Eğitiminde Temel Sanat Dersine Yönelik Bir Değerlendirme
    (2019) Güreli, Kutlu
    The “basic art (education)” course, which has been a constant of our fine arts education programmes in higher education addressed by its historical development and context and reviewed in its relation to art education today. It has been discussed whether the course, that is accredited to Johannes Itten, one of the founding members of the Bauhaus is still relevant to our current fine arts education and questioned what possibly does it provide.
  • Öğe
    Darren Aronofsky’nin Mother Filmi ve Baba-nın- Adları
    (2019) Özcan, Şefik
    Bu yazı, Yönetmen Darren Aronofsky’nin Mother (Anne, Darren Aronofsky, 2017) filmindeki teolojik göstergeleri ve filmin bütünselliği içindeki mitolojik anlatıyı, Lacancı Psikanalitiğin kavramlarıyla çözümlemeyi amaçlamaktadır. Başlıkta geçen Baba-nın-Adları ifadesi, Lacan’ın 8 Temmuz 1953 ve 20 Kasım 1963 tarihlerinde on yıl arayla yaptığı ve görünüşte farklı türden konulara dair iki konuşmasına dayanan konferansının devamında, Baba-nın-Adları Semineri’nin adıdır. Makalenin böylesi bir başlıkla ele alınmasının nedenlerinden birini; Yönetmenin, filmin anlatısı içerisindeki yaratma sıkıntısı yaşayan yazarı, Pascal’ın Memorial adlı eserinin başına yazdığı gibi, “(…) filozofların ve bilginlerin Tanrı’sı –olarak- değil, İbrahim’in, İshak’ın, Yakup’un Tanrı’sı(…)” –olarak- tasvir edişi oluşturmaktadır(Pascal Blaise; 1654, s. 02). Diğer nedenlere gelince; Filmin anlatı örgüsünde bir Tanrı’yla gerçekte karşılaşılmıştır. Bir adım ötesinde bir Tanrı’yla birlikte yaşanmıştır. Ve buna rağmen her gerçek gibi, o da erişilmezdir. Ve bu erişilmezlik, aldatmayanla, yani; film boyunca hissettirilen ‘kaygı’ ile gösterilir. Filmin anlatısı içerisindeki simgeler, ‘simge’ adına layık bir şekilde işaretlenen cesetlerdir. Bir cesedin etrafında, insan türünü karakterize eden ilişkiler mevcuttur. Tam da bu ilişkiler dolayısıyla cesedin kendisi, yaşamış olduğu gerçeğini, apaçık bir şekilde, orada öylece duran bir ‘fazla’ olarak muhafaza eder. Bu insanileştiren bir şeye dönüşür. Filmin tamamı, Lacan’ın ‘aktarım’ dediği şeyi özetler gibidir. Bu nedenle filmin sonunda, hiçbir Ad’a sahip olmayana yapılan aktarımı vahşet dolu bir törensellik eşliğinde izleriz.
  • Öğe
    İletişim Çağında Yalnızlığa Özlem: Post-Apokaliptik Sinema ve Bird Box
    (2019) Aşılıoğlu, Emre; Özcan, Şefik
    Günümüzde kıyamet sonrası dünya tasvirlerinin yapıldığı ve bu apokaliptik sonralarda, sürekli çatışma halindeki distopik toplumsal düzenlerin kurulduğu içeriklere sahip sinema filmlerinin sayısının giderek arttığı gözlemlenmektedir. Bunun nedenlerini, kapital sistemin küresel çapta içine düştüğü ekonomik, ekolojik krizlerle, küresel ısınmanın artık gözle görülür etkileriyle, bölgesel savaşların, çatışmaların artmasıyla ve bu eksende silahlanma yarışlarının tüm 20. Yüzyılda olduğu gibi hız kesmeden devam etmesiyle, kitle iletişim araçları aracılığıyla, ‘bilgi’ye dair dezenformasyon ve manipülasyonun aşırı uçlarda seyretmesiyle ilişkili olarak ele alabiliriz. Yine bilimsel-teknolojik gelişmelerin aldığı seyir, laboratuvarlarda geliştirilen, ne türden etkilerinin olacağı henüz kestirilemeyen virüs türleri de, bu nedenlerle ilişkili olarak ele alınabilir. İnsan türünün gelişim arzusu, diğer yüzünde kendi kendinin sonunu da getirme şeklindeki fantazileri de beslemektedir. Bu araştırma bu nitelikte yapımların temelini oluşturan kültürel ve tarihsel derinliği incelerken, bu türe dahil edilen edebiyat uyarlaması ‘Bird Box’ adlı yapım bu temellendirme ile analiz edilmiştir.
  • Öğe
    Küreselleşme ve Güncel Sanat Sorunlarının Odağında Bir Sergi: Magiciens de la Terre
    (ARTS: Artuklu sanat ve beşeri bilimler dergisi (Online), 2020) İlge, Rebuar Rezzak
    Bu çalışmada 1989 yılında Paris’te düzenlenen Magiciens de la Terre (Yeryüzünün Büyücüleri) başlıklı sergi ele alınmıştır. Dünyanın Batılı ve Batılı olmayan parçalarında üretilen güncel sanat örneklerinin bir arada gösterildiği ve çok-kültürlülük olasılığının sınanması bakımından küratöryel tarihin en önemli kırılma noktalarından biri olarak görülen bu sergiye çeşitli açılardan değinilmiştir. Küresel çapta birçok değişimin yaşandığı, yeni tip sanatçı ve küratörlerin ortaya çıktığı bir dönemde gerçekleştirilen Yeryüzünün Büyücüleri’nin öncelikle küreselleşme ile olan ilişkisi ve ilkeleri küresel sermaye güçleri tarafından belirlenen ekonomik ve kültürel küreselleşme süreçlerinin güncel sanat pratiklerini nasıl etkilediği irdelenmiştir. Batılı ve Batılı olmayan sanatçılara ait yapıtların, aralarında herhangi bir hiyerarşi kurulmadan yan yana gösterilmesini sağlaması ve ulusaşırı bir miras bırakması açısından gerçek anlamda dünya çapındaki ilk sergi olarak değerlendirilen Yeryüzünün Büyücüleri’nin güncel sanat üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur. Yerelde şekillenen ancak enternasyonal olmayı başaran bir sanat vizyonunun gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğine ilişkin soruya yanıt arayan bu sergi incelenirken, post-kolonyal süreçte gelişen yeni yaklaşımların yansımaları olarak nitelendirilebilecek yapıtlar yorumlanmış ve sergiye yönelik çeşitli eleştirilere değinilmiştir.
  • Öğe
    KİŞİSEL RESİM SERGİSİ
    (ULUSLARARASI KONGRE DİYARBAKIR TARİH-TOPLUM-EKONOMİ KONGRESİ, 2018-10-26) GÜNDÜZ, ERCAN
  • Öğe
    KİŞİSEL SANAT SERGİSİ, CANLI PERFORMANS
    (ULUSLARARASI İSLAM BİLİM TARİHİ VE FUAT SEZGİN SEMPOZYUMU, 2019-02-15) GÜNDÜZ, ERCAN
  • Öğe
    KİŞİSEL SANAT SERGİSİ
    (2019-03-26) Gündüz, Ercan
  • Öğe
    TELKÂRİ SANATI ALANINDA ÖĞRENCİ YETERLİKLERİNİN ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİNE GÖRE TEMEL TASARIM İLKE VE ÖĞELERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
    (YÖK, 5-12-18) Gündüz, Ercan
    Araştırmanın genel amacı, telkâri sanatı alanında öğrenci yeterliklerinin inovatif tasarımlar ile temel tasarım ilke ve öğeleri açısından değerlendirilmesidir. Araştırmada nitel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Mardin, örneklemini ise Mardin ili Midyat ilçesinde bulunan Artuklu Üniversitesi Meslek Yüksek Okulunda öğrenim gören toplam 33 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma iki aşamalı olup 8 haftaya yayılmıştır. Araştırmanın ilk dört haftasında teorik dersler işlenmiştir. Teorik ders aşamasında öğrencilere temel tasarım ilke ve öğeleri konuları anlatılmış, bu konular çerçevesinde çizimlerin nasıl değerlendirileceği aktarılmıştır. Araştırmanın ikinci aşaması olan dört haftalık dönemde şu uygulamalar yapılmıştır. Uygulamalar her bir haftada; görüşme, gözlem, uygulama ve değerlendirmeden ibarettir. Araştırmada, nitel araştırma modeline göre hazırlanmış görüşme formu, gözlem formu ve kişisel bilgiler formu kullanılmıştır. Araştırmanın verileri değerlendirildiğinde; Araştırmaya katılan öğrencilerin telkâri eğitiminin yaratıcılıklarını geliştirdiğini ve yaratıcılıklarının üzerinde etkili olduğunu vurgulamışlardır. Ayrıca bireyler telkâri eğitiminin gümüşe şekil verme süreci olduğu, üç boyutlu çalışmalar yapıldığı, zevk alındığı, eğlenceli olduğu, el becerisini geliştirdiği, mutlu olmalarını sağladığı, sabırlı olmayı öğrettiği, kişisel doyuma ulaştırdığını belirtmişlerdir. Öğrenciler telkâri sanatı uygulamalarının iyi vakit geçirmelerini sağladığı ve telkâri eğitimine yönelik öz yeterliklerini geliştirdiğini belirtmişlerdir. Ayrıca öğrenciler tarafından telkâri çalışmalarının aşamalarını bilmelerini sağladığı, el becerilerini geliştirdiği, huzur ve mutluluk verdiği, derse yönelik olumlu tutum geliştirdiği, üç boyutlu çalışmaların nasıl yapıldığını öğrettiği ve yaratıcılıklarını geliştirdiği belirtilmiştir. Sonuç olarak; bireylerin eğitimi üzerinde ailenin olumlu ya da olumsuz tutumunun etkili olduğu ve bu tutumun bireyin telkâri sanatına bakışını etkilediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu tutumların telkâri sanatı alanında öğrenci yeterliliklerini bu anlamda etkilemiş olduğu söylenebilir. İnovatif tasarımlar üzerinde bireyin yaşı ve ailenin ekonomik düzeyi konusunda anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bireylerin demografik özellikleri tasarım sürecini etkilemediği anlaşılmıştır. Araştırmaya bakıldığında toplumsal beklentilerinde birey üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Araştırmaya katılan öğrencilerin görüşme formlarına verdikleri cevaplar değerlendirildiğinde, telkâri çalışmalarından mutluluk duyduğu, bu çalışmaların onları iyi hissettirdiği ve onlara sabırlı olmayı öğrettiği ve estetik haz aldıkları sonucuna varmak mümkündür. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak; inovatif tasarım konularını içeren ders saatlerinin artırılması, bu dersin lisans düzeyinde verilmesi, uygun fiziki şartları içeren atölyelerin oluşturulması ve bu sanatın tanıtılması amacıyla sanatsal ve bilimsel tanıtım faaliyetlerinde bulunulmasında yarar olduğu düşünülmektedir. Araştırmanın genel amacı, telkâri sanatı alanında öğrenci yeterliklerinin inovatif tasarımlar ile temel tasarım ilke ve öğeleri açısından değerlendirilmesidir. Araştırmada nitel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Mardin, örneklemini ise Mardin ili Midyat ilçesinde bulunan Artuklu Üniversitesi Meslek Yüksek Okulunda öğrenim gören toplam 33 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma iki aşamalı olup 8 haftaya yayılmıştır. Araştırmanın ilk dört haftasında teorik dersler işlenmiştir. Teorik ders aşamasında öğrencilere temel tasarım ilke ve öğeleri konuları anlatılmış, bu konular çerçevesinde çizimlerin nasıl değerlendirileceği aktarılmıştır. Araştırmanın ikinci aşaması olan dört haftalık dönemde şu uygulamalar yapılmıştır. Uygulamalar her bir haftada; görüşme, gözlem, uygulama ve değerlendirmeden ibarettir. Araştırmada, nitel araştırma modeline göre hazırlanmış görüşme formu, gözlem formu ve kişisel bilgiler formu kullanılmıştır. Araştırmanın verileri değerlendirildiğinde; Araştırmaya katılan öğrencilerin telkâri eğitiminin yaratıcılıklarını geliştirdiğini ve yaratıcılıklarının üzerinde etkili olduğunu vurgulamışlardır. Ayrıca bireyler telkâri eğitiminin gümüşe şekil verme süreci olduğu, üç boyutlu çalışmalar yapıldığı, zevk alındığı, eğlenceli olduğu, el becerisini geliştirdiği, mutlu olmalarını sağladığı, sabırlı olmayı öğrettiği, kişisel doyuma ulaştırdığını belirtmişlerdir. Öğrenciler telkâri sanatı uygulamalarının iyi vakit geçirmelerini sağladığı ve telkâri eğitimine yönelik öz yeterliklerini geliştirdiğini belirtmişlerdir. Ayrıca öğrenciler tarafından telkâri çalışmalarının aşamalarını bilmelerini sağladığı, el becerilerini geliştirdiği, huzur ve mutluluk verdiği, derse yönelik olumlu tutum geliştirdiği, üç boyutlu çalışmaların nasıl yapıldığını öğrettiği ve yaratıcılıklarını geliştirdiği belirtilmiştir. Sonuç olarak; bireylerin eğitimi üzerinde ailenin olumlu ya da olumsuz tutumunun etkili olduğu ve bu tutumun bireyin telkâri sanatına bakışını etkilediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu tutumların telkâri sanatı alanında öğrenci yeterliliklerini bu anlamda etkilemiş olduğu söylenebilir. İnovatif tasarımlar üzerinde bireyin yaşı ve ailenin ekonomik düzeyi konusunda anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bireylerin demografik özellikleri tasarım sürecini etkilemediği anlaşılmıştır. Araştırmaya bakıldığında toplumsal beklentilerinde birey üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Araştırmaya katılan öğrencilerin görüşme formlarına verdikleri cevaplar değerlendirildiğinde, telkâri çalışmalarından mutluluk duyduğu, bu çalışmaların onları iyi hissettirdiği ve onlara sabırlı olmayı öğrettiği ve estetik haz aldıkları sonucuna varmak mümkündür. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak; inovatif tasarım konularını içeren ders saatlerinin artırılması, bu dersin lisans düzeyinde verilmesi, uygun fiziki şartları içeren atölyelerin oluşturulması ve bu sanatın tanıtılması amacıyla sanatsal ve bilimsel tanıtım faaliyetlerinde bulunulmasında yarar olduğu düşünülmektedir.