Felsefe Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 101
  • Öğe
    The Approach of Kalām to the Physical Universe: Schools and Breaks
    (Anadolu İlahiyat Akademisi, 2023) Cengiz, Yunus
    Kelâmcılar, sekizinci yüzyılın sonlarından itibaren fiziksel evrenle daha fazla ilgilenmişler ve daha önce gündemlerinde olmayan cisim, hareket, durağanlık ve değişim gibi konularda teoriler ortaya koymuşlardır. Kelâm ekollerinin fizik yaklaşımları birbirlerinden farklı olduğu gibi farklı dönemlerdeki fizik hakkında düşünme tarzları da farklıdır. Bu çalışmanın amacı kelâmcıların fiziksel evrene yaklaşımlarını tespit etmektir. Bu bağlamda, kelâmcıların beş farklı yaklaşımının olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi araz taraftarlarıdır. Evrenin arazlardan meydana geldiğini savunan bu yaklaşım cisimlerin bütünlüklü yapılar olarak görülmesinin zihnimizin eseri olduğunu savunur. İkincisi tabiatçı kelâmcılardır. Nazzâm, Câhız ve Sümâme bu yaklaşımı savunan kelâmcılardır. Onların ortak özelliği cisimlerin tabiatlarını kabul etmeleridir. Bu yaklaşıma göre cisimler başka bir müdahaleye gerek kalmaksızın tabiatlarına uygun bir şekilde davranmak zorundadır. Nazzâm, bu yaklaşıma uygun bir teori geliştirmiş ve teorisini tecrübelerle desteklemeye çalışmıştır. Atomculuğu reddeden Nazzâm cisimlerin karşıt bileşenlerden oluştuğunu ve onların sürekli hareket halinde olmalarını sağlayan iç dinamizme sahip olduklarını ısrarla söyler. Câhız ise hayvanların doğasını ve hareketlerini öğrenmek için çokça gözlem yapmanın yanı sıra birtakım deneyler yapmıştır. Kelâmın fizikle ilgili üçüncü yaklaşımın sahipleri ise atomcu kelâmcılardır. Atomculuk kelâmda en yaygın fizik yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre cisimler sonsuza kadar bölünmez. Evren parçalanmayan parçacıklardan oluşur. Bu yaklaşım atomlar arasında boşlukların olduğunu ısrarla savunur. Bu düşüncelerini savunmak için birtakım örnekler veren atomcu kelâmcılar, cisimlerin tabiata sahip olduğunu kabul etmezler. Bunun yerine evreni açıklamak için itme gücü (i‘timâd) teorisini geliştirmişlerdir. Dördüncü yaklaşımın sahipleri ise hem atomcu hem tabiatçı kelâmcılardır. Ebu’l-Kâsım el-Ka‘bî’nin başını çektiği bu yaklaşım, evrenin atomlardan oluştuğunu ve her cismin bir tabiatının olduğunu savunur. Bu yaklaşım evrende boşluğun olmadığını söyler ve bu düşüncesini birçok tikel fenomeni izah ederek ispatlamaya çalışır. Beşinci yaklaşım ise Aristoteles’in dört neden nazariyesiyle fiziksel evreni değerlendiren kelâmcılardır. Gazâlî sonrasında Eş‘arî kelâmcılar, Aristoteles’in fiziğinin temelini teşkil eden dört neden nazariyesini kelâmî tezleriyle uyumlu hale getirmeye çalışmışlardır. Makalede bunu başarmak için ne tür yöntemlerin takip ettiği ele alınmaktadır.
  • Öğe
    Kierkegaard'da Yabancılaşmanın Kökenleri
    (İlem Yayınları, 2017) UYANIK, NECİP
    Bu çalışmada Kierkegaard’ın yabancılaşma üzerine düşüncelerinin kökenleri araştırılmıştır. Kierkegaard’ın bu konudaki görüşlerinin kaynağının teolojik bir zemine dayandığını düşündüğümüzden, çalışmamızın bir ekseni ve amacı teolojik kökene dayalı argümanlar iken diğer ekseni ise Kierkegaard’ın öncüllük ettiği varoluşçu felsefenin tezlerini tartışmak olacaktır. Zira sorunun varoluşçu felsefenin sadece bu dünyadaki insanın veya daha somut bir tabirle bireyin yaşamını öne çıkaran yaklaşımı bağlamında tartışılması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu yaklaşıma göre yabancılaşma bireyin doğrudan kendisi ve çevresiyle kurduğu ilişki ile alakalı bir sorundur ve öyle olması gerekir. Dolayısıyla Kierkegaard’ın insan varoluşunu doğrudan merkezine alması, yabancılaşmanın kökenleri hakkında bazı ipuçlarını görmemize yardımcı olacaktır. Ancak bunun sanıldığından daha zahmetli bir araştırma olduğunu ifade etmem gerekir. Çünkü Kierkegaard’ın birçok konuda olduğu gibi yabancılaşma üzerine doğrudan öne sürdüğü argümanlar çok azdır. Bu argümanlar da genelde başka bağlamlar içine gizlenmiştir veya dolambaçlı yollardan ifade edilmiştir. Dolayısıyla bu çalışma yabancılaşmanın Kierkegaard tarafından hangi bağlamlar içinde ele alındığını açığa çıkarma amacı içindedir. Kierkegaard için birden fazla anlama sahip olduğunu düşündüğümüz yabancılaşma kavramını onun kıyasıya tartıştığı günah, ‘demonik’ insan ve ‘yaşam evreleri’nde araştırdık. Ayrıca yabancılaşma kavramının kökenlerinin kaygı, ruh-beden (duyumsallık) dikotomisi, enkarnasyon ve ben(lik) gibi konularla bağlantılı olduğunu varsaymaktayız.
  • Öğe
    Ferhenga Têgehên Felsefî
    (2020) Orhan, Gökhan
    Ferhenga Têgehên Felsefî jî di qada felsefeyê da ji bo Kurdîya Kurmancî bi armanca pêşwazîkirina kêmasîyeke mezin a qadê bi piştgirîya Zanîngeha Mardin Artukluyê, ji alîyê pisporên felsefeyê û zimanî ve di bin edîtorîya M.Nesîm Doru de, bi destên Weşanxaneya Lîsê hatîye amadekirin. Her çiqas nîveka sedsala 20’em de li derdorê kovara Hewarê xebatên balkêş hatibê kirin jî ev xebat bi giştî xebatên rojnamegerî, folklorîk bû û bi tarzek akademîk nebû. Ji ber vê jî wekî tê zanîn li Tirkîyeyê Kurdîya Kurmancî, demekê dirêj bi piranî di nav têkilîyên rojane da dihate axaftin, lê paşî bi zêdebûna bajarîbûnê û hin derfetên avakirina sazîyên sivîl (komele, enstîtu û hwd.) Kurdî, gihişte asteke akademîk û xwelîya li ser xwe rakir û hêj jî radike. Ferhenga ku em niha behsa wê dikin jî ji bo vejîna Kurmancîyê ku xwe bigehîne nav zimanên hevdem yên şaristanîyê dibe wesîleyeke baş. Her çiqas di Kurdîya Kurmancîyê da hin berhemên felsefeyê hatibine weşandin jî, wek ferheng ev xebat, di qada xwe da yekemîn berhem e. Ji ber vê jî pêngaveke bêhempa ye. Ferheng, 182 rûpel e û di ferhengê da têgehên felsefî li gorî rêza alfabeyê hatine ravekirin.
  • Öğe
    Badiou'nun Bir-Saymaya Dayalı Ontolojisinin Bir-Sayanın Zemini Bakımından Eleştirisi
    (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Orhan, Gökhan
    Bu tezde çağdaş Fransız filozof Alain Badiou’nun ontolojisinde bir ve çok ilişkisinin eleştirel bir değerlendirmesi yapıldı. Bu kapsamda Badiou ontolojisinin temel kavramı olan bir-olarak-sayma, muayyen bir fail olan bir-sayanın zemininde irdelendi. Bunun için öncelikle Badiou’nun matematik ve özellikle de küme kuramıyla olan irtibat noktaları gösterildi. Daha sonra Badiou’nun tutarsız çokluk kavramı Plotinus ve Kant ile birlikte ele alındı. Burada Plotinus’un düşünülür madde anlayışı ile Kant’ın numen-fenomen ayrımının Badiou’nun tutarsız çoklu kavramı ile örtüşen ve ayrışan yanları aktarıldı ve bu karşılıklı okumanın konunun anlaşılması için önemi belirtildi. Buradan hareketle Badiou’nun bir-saymaya dayalı ontolojisinin bir-sayanın zeminini ele almaması dolayısıyla eksik bir proje olduğu vurgulandı. Bizim açımızdan bir-sayan ancak bir canlı olabilir. Çünkü canlılık, birleştirmenin zemininde yer almaktadır. Ontoloji alanında yaptığımız bu tartışmadan hareketle Badiou’nun tarihsel-toplumsal alana dair görüşlerine değinildi. Bu bağlamda Badiou’nun hakikat teorisinin ana hatları serimlendi. Bu çerçevede Badiou’nun bir-saymaya dayalı ontolojisinden hareketle dini, Aziz Pavlus üzerinden politik bir hakikat taslağı olarak ele aldığı vurgulandı. Bizim bir-sayanın zeminine yönelik olarak yaptığımız incelemenin bir sonucu olarak dinin Badiou’nun ele aldığı tarzda anlaşılmaması gerektiği, bir sayanın zemininde yer alan aşkın birlik dolayısıyla ancak aşkın bir zeminden hareketle idrak edilmesi gerektiği belirtildi.
  • Öğe
    Heidegger Düşüncesinde Ereignis'in Kavranması
    (Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2022) Orhan, Gökhan
    Bu çalışmada Heidegger felsefesinde ereignis kavramının nasıl ele alınması gerektiği serimlenecektir. 1936’dan itibaren Heidegger, bu kavramın kendi düşüncesinin merkezi olduğunu söylemektedir. Çalışmada özellikle bu kavramın Heidegger’in bütün düşünce dünyasının temel problemlerinden biri olan varlık ve varolan ayrımının ele alınmasına yönelik barındırdığı imkân gösterilmektedir. Bunun için söz konusu kavramın temel mesele olarak geçtiği metinler analiz edilerek ereignisin hangi anlam katmanlarına sahip olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Akabinde ereignisin Heidegger için yalnızca varlığın farklı bir adı olduğu iddialarına karşı çıkılmış ve bunun için de söz konusu metinlerin bütünlüklü bir okuması neticesinde ereignisin hem olay hem temellük etme anlamları dolayısıyla aslında varlık ile düşüncenin/insanın/varolanın kökensel aidiyetinin tecrübe edilmesi olduğu ve böylelikle de aslında varlığın bu tecrübe dolayısıyla kendisini belirgin kıldığı gösterilmiştir. Buradan hareketle ereignis, ontolojik ayrımın varlık lehine silikleştiği bir momente işaret ederek metafiziğe dair yeni bir başlangıca işaret ediyor.
  • Öğe
    Forgetfulness and world in husserl and heidegger
    (2017) Dalar, İbrahim
    This dissertation deals with the ways in which Husserl and Heidegger constitute the relationship between forgetfulness and world. I will examine the Cartesian view of the world as a ground to analyse the structure of forgetfulness in both. Therefore, I will respectively expound their accounts, and focus on how they break with the Cartesian tradition and overcome forgetfulness. I will contest Heidegger's claim that Husserl remains in the grip of Cartesian assumptions of the world, and argue that it is Heidegger himself who remains loyal to the Cartesian enterprise through forgetting the embodiment of Dasein and the sensuous material world. My study concludes that Husserl's coherent and distinctive phenomenological analyses on consciousness, subjectivity, lifeworld, embodiment, spatiality, and intersubjectivity can overcome the forgetfulness of the lifeworld, which is inherited from Descartes
  • Öğe
    BARUCH SPİNOZA, GEORG CANTOR, SONSUZLUK VE PANTEİZM
    (Mantık Derneği Yayınları, 2019) Abat, Engin; Deniz, İbrahim
    Bu metin iki düşünür arasındaki girift bir ilişkiye odaklanmaktadır. Söz konusu düşünürler, sırasıyla, Spinoza ve Cantor’dur. Bu incelemede, Cantor’un her ne kadar belirli kaygılarla uzak durmaya çalışsa da Spinozacı panteizmden büyük ölçüde etkilendiğini savunmaya çalışacağız. Ancak bunu yaparken, temel matematiksel tartışmalara girmekten daha çok görünür olan benzerlikler üzerinden bir betimleme yapmaya gayret edeceğiz. Bu bağlamda, öncelikle, Cantor’un sonsuzluk kavrayışını, en genel hatlarıyla, aktarmaya çalıştıktan sonra, Spinoza’nın sonsuzluk anlayışını özetleyeceğiz. Son olarak, bazı temalardaki yakınlıkları listeleyeceğiz. Bu çalışma, betimsel olması nedeniyle, bizce böylesi önemli bir ilişkinin Türkçe’de değerlendirilmesi adına ancak bir giriş mahiyetinde düşünülmelidir.
  • Öğe
    Deistik Tanrı Tasavvuru ve Hayata Yansımaları
    (X. Kelâm Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve Tanrı Tasavvurları ve Sosyal Hayata Yansımaları Sempozyumu, 24-25 Eylül 2005, 2005) CEYLAN Ahmet
    Tanrı anlamına gelen ve Latince "Deus" kökünden türeyen Deism, akıl ve doğa ışığında temellendirilen evreni yaratan bir Tanrı'ya inanmakla birlikte, vahyi dolayısıyla vahye dayalı dinlerin inanç ve amel prensiplerini ret etmek anlamına gelmektedir.
  • Öğe
    Kierkegaard'ın Rasyonel Teoloji Eleştirisi Bağlaında Tanrı-Birey İlişkisi
    (Aralık 2018) UYANIK, NECİP
    Tanrı’nın akıl yoluyla bilinebilir olduğunu öne süren rasyonel kanıtlamalar, nedense Tanrı ve birey ilişkisi hakkında yeterince ayrıntıya yer vermez. Bu yüzden akıl yürütmeler sayesinde Tanrı’nın var olduğunu kanıtlamaya çalışan filozofların sürekli olarak yoğunlaştıkları konu, bu ispatların daha da ileri götürülmesidir. Çünkü akıl ve mantık ilkeleri gereği daha önceki gerekçelendirmeler yerlerini yenilerine bırakmalıdır. Bu zorunluluk böylece sürüp gider. Bu yüzden rasyonel teolojinin asıl konusu Tanrı–birey ilişkisi değil Tanrı–akıl ilişkisidir. Oysa bu durum bireyin imanı için yeterince güçlü bir şey sunmaz, tersine imanı daha da zayıflatır ve onu tümüyle aklın çelişkileriyle baş başa bırakır. Varoluşçu teolojinin iddiaları bu yöndedir ve bu düşüncenin en önde gelenlerinden biri Kierkegaard’dır
  • Öğe
    The actual and the possible: modality and metaphysics in modern philosophy, edited by M. Sinclair, Oxford, Oxford University Press, 2017, 256 pp., £50.00, ISBN 9780198786436
    (18 October 2018) Mert Can Yirmibeş
    This new collection comprises nine essays offering a wide array of views on modal metaphysics. One of the aims of the collection is to provide a recent survey of modal theories from the seventeenth century to the twentieth century. The book presents ‘analytic’ and ‘continental’ theories in modal metaphysics, with many diversely interpreted subjects, including the subjectivity and objectivity of modalities and the notion of possibility that was a focus of seventeenth- to twentieth-century modal metaphysics. The book provides interpretations of modal theories and responses to more contemporary issues, such as the (ir)reducibility of modal categories. The essays take diverse approaches, with some more exegetical and some engaging critically with the literature. Here I consider four essays within the volume that exemplify these approaches.
  • Öğe
    Kierkegaard’ın Hegel Mantığının Eleştirisi
    (Mantık Derneği Yayınları, 2019) UYANIK, NECİP
    Mantık belirlenmiş bir çemberdir ve bu çemberden çıkış imkânsız olarak görülür. Gerçekte bu böyle midir? Yaşam içinde insanın sahip olduğu şeylerin tümü mantık ilkelerine uyum göstermek zorunda mıdır? Bu konuda, tutku ve varoluş filozofu Soren Kierkegaard’a göre insan sadece akıl, mantık ve matematiksel bilgi tarafından belirlenmemiştir Mantık insan ve yaşam ile ilgili her şeyi anlaşılır hale getirmek ister. Ancak mantıkla varoluşun anlaşılamayacağı ortadadır. İşte Hegel’in mantık felsefesinde bireysel varoluşa yer verilmemiştir veya birey bu sistemde ikinci planda bırakılmıştır. Dolayısıyla Kierkegaard’ın, Heg
  • Öğe
    Yaşam ve Ölümün Varoluşsal Sınırında Kierkegaard’da Ölüm Kavramı
    (Aralık 2020) UYANIK, NECİP
    Ölüm her bir insanın sadece bir kez karşılaşacağı tekil bir varoluşa karşılık gelen ve tüm insanları eşitleyen bir gerçekliktir. Bu bağlamda ölüm düşüncede var olan kavramsal bir gerçekliği aşan bir hakikat olarak doğrudan yaşamdan çıkandır. Yaşam ve ölüm, bu bağlamda, iç içe olan ve aralarında keskin bir sınırın olmadığı bir paradoksu ifade eder. Bu paradoks aşılmak için değil yaşanmak için vardır ve insan bunu yaşayarak gerçek anlamda tekil bir birey olduğunu kavrar. Bu doğrultuda varoluşçu felsefenin bu konuya en çok yaklaşan ve bu konuyu derinlemesine anlamaya çalışan bir bakış açısına sahip olduğunu belirtmek gerekir. Bu bakış açısının oluşmasına öncülük eden ise Kierkegaard olmuştur. Onun felsefesinde ‘seçme’ bir hakikat olarak insanın gerçek varoluşunu ortaya koymasına rağmen ölümün seçilmemesi gerektiği iddiası çarpıcıdır. Çünkü insan ölümü seçerek, aslında, gelecekteki tüm olasılıkları ortadan kaldıran bir günaha bulaşmış olur. Öyleyse yaşamın kendisini ortadan kaldıran intihar aslında ölümü de aşan varoluşsal bir kriz olarak karşımıza çıkmaktadır
  • Öğe
    AHMED ARİF’İN ŞİİRLERİNDE VAROLUŞÇU DURUMLAR
    (15.20.2022) UYANIK, NECİP
    Ahmed Arif 20.yüzyılın en etkili şairlerin arasında gösterilmiş olup aynı zamanda Tükiye’deki şairlerden ve belki de dünyadaki diğer şairlerden farklı kılan bir mizaca sahip olduğu kabul edilmiştir. Onun tek şiir kitabıyla bu başarıyı yakalaması dünyada örneğine az rastlanır bir durumdur. Elbette onun başarısı kendisinden ve çevresinden yola çıkarak gerçekçi bir şiir tarzını yakalaması ve şiirin o kadar kolay yazılmadığının farkına varmasından kaynaklanmıştır. Çünkü onun sadece bir şiir için yıllarını verdiği bilinmektedir. Bu konuda söylediği “ben şiirleri çok bekletirim, mesela yirmi yıldır dokunmadığım şiirim var”1 ifadesi buna örnek gösterilebilir. Çünkü şiir yerini bulmalıdır, aslına dönüşü yani ait olduğu dünyanın içine girmeyi başarmalıdır ve bu gerçekleşene kadar bekle(til)melidir. Zira İngiliz şair Percy Bysshe Shelley’nin şiirin dünyanın gizli kalmış güzelliğinin peçesini kaldıran ve bildik nesneleri ayıklayan bir güce sahip olduğunu2 ifade etmesi tam da Ahmed Arif’in şiir anlayışına karşılık gelen bir deyiş olmuştur. İşte bu uzun bekleyiş dünyanın gizemini çözebilmek veya onu kısmın de olsa anlayabilmek içindir. Şüphesiz bu bekleyişin başladığı zaman çocukluk çağıdır.
  • Öğe
    Nahum Brown. Hegel’s Actuality Chapter of the Science of Logic: A Commentary
    (2020) Mert Can Yirmibeş
    Hegel’s modal theory has always drawn the attention of Hegel scholars but only a few works have closely examined what he argues in his treatment of modality. Nahum Brown’s book contributes to this specific field without concerning itself with the global arguments of Hegel’s Logic, and without drawing a global conclusion from Hegel’s local arguments. The book offers readers a detailed guide to Hegel’s modal theory. Hegel’s Logic allows local readings by restricting the category in question to its own logical development in order to reveal the truth of categories. Brown elegantly benefits from this aspect of the Logic, thereby making explicit Hegel’s local arguments for those who are familiar with Hegel’s Logic but not with his discussion of modality, and also for those who are not familiar with Hegel’s Logic but are familiar with modal metaphysics. Brown’s book has the potential to address both Hegelian and non-Hegelian readerships by undertaking the difficult task of regenerating Hegel’s complex arguments under twenty-seven rigid premises. These premises render Hegel’s arguments more approachable for those who are not familiar with Hegel’s vocabulary. Although he is aware that, for some readers, the rigidity of the premises may incur the risk of failing to represent Hegel’s transitional ideas and concepts, Brown defends his position on the grounds that it reveals the mechanics of Hegel’s dialectic in a clear and detailed way (p. xv).
  • Öğe
    Şehrin Akademik Araştırmalara Konu Edinilmesi ile Üniversitenin “Beklenti” Bağlamında Şehir Düşüncesi İlişkisi: Mardin Örneği
    (Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi, 2023) Eker, Hasan Remzi
    Bu çalışmada, Mardin’in şehir olarak bir üniversite faaliyeti olan lisansüstü araştırmalar kapsa-mında hangi alanlarda araştırma konusu edildiğine göre bazı lisansüstü öğrencilerinin üniversite üzerinden şehre dair düşüncesi beklenti değişkeni aracılığıyla üniversite-şehir ilişkisi olarak ince-lenecektir. Bu kapsamda temel olarak üniversitenin anlamı ve işlevi, mevcut araştırmalar ve bek-lenti arasındaki örüntü üzerinden ortaya çıkarılacaktır. Bunun için ilk olarak, Mardin’in ele alın-dığı tezlerin dağılımının normalliği ve betimselliği YÖK Tez Merkezi verisi ile sosyo-demografik unsurlara göre nicel açıdan analiz edilecektir. Sonrasında Kültürel Çalışmalar, Sosyoloji ve Felsefe bölümlerindeki bazı lisansüstü öğrencilerine göre üniversiteye yönelik beklenti ve şehre dair düşünceler yarı yapılandırılmış mülakat tekniği ile tematik analiz kapsamında açıklanacaktır. Bu-radan nicel veriler ve nitel veriler aracılığıyla üniversitenin şehre dair perspektifi elde edilecektir. Böylece ilgili perspektifle, üretilen bu iki veriye dayalı olarak (nicel ve nitel) üniversitenin şehre yönelik akademik açıdan araştırma odaklı çalışmalarının üniversitenin içkin bir paydaşı olarak lisansüstü öğrencilerinden gelecek geri bildirim sonucunda uyumu ve farkı gibi temel anlamı açık kılınacaktır. Bu uyum ve/veya fark, üniversite ile şehrin karşılıklı olarak “beklenti” üzerinden ölçülmesine gerekçe sunabilir. Sonuç olarak, bir şehrin lisansüstü süreçler aracılığıyla problem edilmesi/teze konu olması, Mardin ilinin akademik olarak anlamını yine akademinin ve şehrin “bilimsel ortak paydaşı olarak öğrenciler” aracılığıyla değerlendirilecek ve “üniversite-şehir bek-lentisi” başlığındaki alanyazında Mardin örneği tartışmaya açılacaktır.
  • Öğe
    Kierkegaard'ın Baştan Çıkarıcının Günlüğü'nde Tensel Aşkın Analizi
    (19.03.2023) UYANIK, NECİP
    Aşk konusunun farklı bağlamlar içinde değerlendirildiği bir gerçektir. Bu gerçekliğin bir yönü de dünyevi aşk olarak tabir edilebilecek tensel aşktır. Kimi zaman bir aşk olarak değerlendirilmeyen tensel aşkın insanın kaçmasının mümkün olmadığı bir gerçeklik olduğunu ifade etmemiz gerekir. Bu bağlamda çalışmamızda tensel aşkın betimlemesini ve analizini Søren Kierkegaard’ın Baştan Çıkarıcının Günlüğü metnini inceleyerek analiz etmeye çalıştık. Amacımız tensel aşkın kaynağı, yaygın etkisi, çıkmazları ve sonuçları üzerine bir değerlendirme yapabilmektir. Bu doğrultuda Kierkegaard’ın estetik varoluş evresinde sıklıkla ele aldığı tenselliğin ne anlam ifade ettiğini irdelemek ve bunun nasıl mümkün olduğunu tartışmak sözkonusudur.
  • Öğe
    Platon’un Çocuk ve Çocuk Eğitimi Üzerindeki Görüşlerinin P4C Açısından Değerlendirilmesi
    (Kaygı Dergisi, 20.10.2023) UYANIK, NECİP
    Platon’un başta Devlet eserinde çocuk ve çocuk eğitimi üzerine ayrıntılı bir tartışma ve analiz yapılmıştır. Buradaki temel amaç devlet için sıkı tedbirleri hayata geçirmek ve sonraki süreci bu doğrultuda sürdürebilmektir. Bundan ötürü Devlet’teki çocuk eğitimi çoğu zaman katı kurallarla donatılmış ideal bir düzeni arkasına almakla birlikte gerçekte pratik bir amaç peşindedir. Nitekim burada son derece zorlu bir çocuk eğitimi söz konusudur. Platon çocuk yaşta temel eğitimin bir parçası olarak devlet veya devlet yönetimiyle ilişkili eğitimin verilmesi gerektiğini öne çıkarmıştır. Dolayısıyla sadece bu işi yapacak çocukların eğitiminden söz edilmiş ve bu süreç aşama aşama ortaya konulmuştur. Platon’un çocuk üzerindeki görüşlerinde, zaman içinde, bazı değişimler söz konusu olmuştur. Nitekim Yasalar’daki çocuk eğitiminin daha esnek tutulduğu söylense de bu durumun gerçeği yansıtmadığını ifade etmek gerekir. Görülebileceği gibi çocuk ve çocuk eğitimi üzerine yapılan tartışmalar felsefede önem görmüştür ve bu durum Platon’dan beri devam eden bir konudur. Günümüzde ise Çocuklarla Felsefe veya Çocuklar için Felsefe (P4C) etkinliğinde çocuk için öngörülen eğitim ve nihayetinde çocuğun kendini ifade etmesine olanak sağlayan imkânlar artarak etkisini göstermektedir. P4C yöntemi ile birlikte çocuğun yeteneklerini açığa çıkarması hedeflenmektedir. Bu sayede çocuğun yaşama ve topluma yaklaşımında da değişimler yaşanması beklenmektedir. Bu çalışmanın amacı Platon’un Devlet ve Yasalar eserlerinde tartıştığı çocuk ve çocuk eğitiminin P4C açısından incelenmesi ve değerlendirilmesidir. Platon’un çocuk konusundaki görüşlerinin ve çocuk eğitiminde belirlediği ve uyguladığı ilkelerin P4C etkinliğiyle olan benzerliğinin veya karşıt olabilecek yönlerinin olup olmadığını tartışmak konumuz açısından önem arz etmektedir
  • Öğe
    Erol Güngör Düşüncesinde Felsefe Bilim Faaliyeti Olarak Sosyal Psikoloji
    (Muhafazakar Düşünce Dergisi, 2023) Eker, Hasan Remzi
    Erol Güngör’ün bilim düşüncesini sadece akademik uzmanlığı bakımından sosyal psikoloji alanında akademik çalışmalar gerçekleştirmiş bir akademisyen olarak açıklamak yeterli değildir. Çünkü bilime dair düşünceleri bu çalışmalarının sınırını aşmaktadır. Güngör’ün bilim düşüncesini oluşturan dünya görüşünde esas hedefi kendi toplumunun meselelerini tespit etmek ve bunları bir problem çözme faaliyeti haline dönüştürmektir. Bu sebeple, onun düşüncesi hem “dünya görüşü” ortaya koymak hem de “bilimsel faaliyet” gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Felsefe ve bilimi bir araya getiren bu tavır, Güngör’ün araştırmacı kimliğini ve psikolojinin konusunu tekrar düşünmeyi teklif etmektedir. Güngör’e göre, sosyal psikolojinin konusu toplumsal meselelere dair çalışmalar olup bu meselelerinin kendi toplumu ile “içkin bir bağ” etrafında şekillenmesi gerekmektedir. Buradan bir bilim insanının aynı zamanda bir düşünür olması gerektiği kendisinin tabiriyle “münevver” olması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Aksi takdirde sadece metodolojik tutarlılık motivasyonuyla bilimsel araştırmalar yapılabilir ve bu durumda kendi toplumu için problem çözme faaliyetinin eksik kalması söz konusudur. Bu bakımdan Erol Güngör modern dönem Türk Düşüncesi için “felsefi-bilim faaliyeti kurmak” bakımından kritik öneme sahiptir. Bu araştırmada, Güngör’ün düşüncelerini ve bilimsel çalışmalarını felsefe-bilim çizgisinden ve toplum-kültür varlığı bakımından değerlendirdiğimizde, sosyal psikoloji faaliyetindeki meseleleri kendi toplumunun problemleri olarak ele aldığı ve bir problem çözme faaliyeti bakımından sosyal psikoloji araştırmaları haline dönüştürdüğü sonucu çıkmaktadır.
  • Öğe
    Hegel'in Devlet Teorisi Üzerine
    (28.12.2020) UYANIK, NECİP
    Hegel’in devlet üzerine görüşlerini iki açıdan değerlendirebiliriz. İlki Hegel’in felsefi sisteminin gerektirdiği ilkeler ışığında kurguladığı devlet teorisidir. İkincisi ise Hegel’in tümü olmasa da kendi sisteminin dışında geliştirdiği ve ulusal kaygılarını paylaştığı devlet yorumudur. Her iki durumu ve Hegel öncesi birkaç devlet teorisini de tartışarak Hegel’in devlet kavramını nasıl değerlendirdiğini görmeye çalıştık. Ardından Hegel’in devlet teorisi üzerine yapılan tartışmaları hem yöntem açısından hem de teorik açıdan ele aldık. Bunun için dikkat edilmesi gereken en önemli husus Hegel’in devlet teorisinin kaynağının onun metafiziğiyle bağlantılı olduğudur. Ancak Hegel’in felsefi sisteminin içine ‘devlet’in ulusallığını yerleştirme çabasında olduğu düşüncesi de söz konusudur. Anahtar Kel
  • Öğe
    Eğitim Şimdi ve Burada: Uzaktan Eğitim İle İlgili Görüş ve Öneriler
    (İLKE Vakfı, 2020) Eker, Hasan Remzi
    Koronavirüs salgını süreci ulusal ve uluslararası düzeylerde eğitimin nasıl uygulanacağı sorusunu gündeme taşımaktadır. Bu kapsamda ortaya çıkan uzaktan eğitim tartışmalarında sorunlar mevcut eğitim durumunu tehdit eden bir gerçek olarak görülmektedir. Bu çalışmada ise ilgili ampirik veriler ve son yayınların tarandığı bir yöntem içerisinde çözüm odaklı yaklaşım tercih edilerek geliştirilen düşünceler ve öneriler doğrultusunda “Eğitim Şimdi ve Burada” kavramsallaştırmasıyla uzaktan eğitimin okulların kurumsal varlığından eşitsizliklere, öğretmenlerin malzeme sorunundan yeni nesil öğrenme modellerine geçişe kadar geniş bir yelpazede bir imkan olarak durduğu açıklanmıştır. Sonuç olarak uzaktan eğitim bir sorun olarak değil, bir fırsat olarak değerlendirilip çözümlenmiştir.