Doktora Tezleri - Karma

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 22
  • Öğe
    Hamidiye alayları ve sosyo-politik etkileri (1890-1908)
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2019) Ertekin, Abdusselam; Özcoşar, İbrahim
    Geç dönem Osmanlı Devlet'inin tarihi, yakın zamana kadar bir gerileme perspektifinden anlatılagelmiştir. Devlet idaresindeki aksaklıklara işaret eden çoğunluğu Avrupa-merkezli bu anlatılar, modernleşen Avrupa karşısında durağan, kendini yenileyemeyen ve doğrusal olarak gerileyen bir Osmanlı Devleti anlatısını yeniden üretmiştir. Yakın dönemde yapılan çalışmalar bu sorunlu tarihsel yaklaşımı eleştirmiş ve gerileme anlatısını alaşağı etmiştir. 19. yüzyılın son on yılında Osmanlı merkezi idaresinin geliştirdiği yeni bir kurumsal mekanizma olan Hamidiye Alayları, Osmanlı Devlet mekanizmasının dinamizmini anlamak açısından bize çok önemli bir perspektif sunmaktadır. Hamidiye Alayları göçebe, yarı göçebe Sünni/Müslüman aşiretlerden teşkil edilmiştir. Bu bağlamda Hamidiye Alayları, Sultan II. Abdülhamid'in İttihad-ı İslam politikasına uygun hatta İttihad-ı İslam'ın milis güçleri olarak tasarlanmıştır. Bu minvalde, araştırmanın konusu, Sultan II. Abdülhamid tarafından Türk-Kürt-Arap aşiretlerinden teşkil edilmiş olan ve II. Abdülhamid'in kendi adını verdiği Hamidiye Alaylarının kuruluşu, amacı ve sosyo-politik yapıyı ne derece etkilediği ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışma, 1890-1908 yıllarını kapsamaktadır. Bu çalışmanın temel kaynağı Başbakanlık Osmanlı Arşivi olmuştur. Çalışmada, arşiv belgelerinden olabildiğince istifade edilmiştir. Bunun yanında bölgedeki İngiliz konsolosluk raporlarında Hamidiye Alaylarına ait belgeler büyük bir titizlikle işlenmiştir. Çalışma, 4 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Hamidiye Alaylarının kuruluşu, ikinci bölümde Hamidiye Alaylarının amacı, üçüncü bölümde Hamidiye Alaylarının yayılması ve merkezi otoriteye intibakı ve dördüncü bölümde Hamidiye Alaylarının toplumsal yapıya etkileri şeklinde ele alınmıştır.
  • Öğe
    XIX. yüzyıl Hakkâri ve çevresinde Kürt-Nasturi ilişkileri
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Deniz, Mehmet Sabri; Özcoşar, İbrahim
    Kürtlerin ve Nasturilerin Hakkâri emirliğinin bünyesinde tarihî süreç içinde geliştirdikleri idarî, askerî, hukukî ve malî ilişkiler, XIX. yüzyılda bölgeyi ziyaret eden seyyahların, misyonerlerin ve askerî uzmanların dikkatini celbetmiştir. Dağlık coğrafyası, Osmanlı-İran sınır bölgesindeki konumu ve aşiret şeklinde örgütlenmiş toplumsal yapısı sayesinde Hakkâri emirliği, merkezî otorite ile oldukça esnek ilişkiler geliştirmiştir. Ayrıca idari ve askerî gücünü Kürt ve Nasturi aşiretleri oluşturduğu için bir "Müslüman-Hıristiyan konfederasyonu" olarak nitelendirilmiştir. XIX. yüzyılda merkezîleşme politikalarının bölgede yürürlüğe konulmasıyla Kürtlerin Nasturilerle olan söz konusu ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşandı. 1840'lı yılların başından itibaren Hakkâri emirliğinin müstakil idarî yapısı kademeli olarak tasfiye edildi. Bedirhan Bey'in Hakkâri ve çevresinde merkezî bir idarî yapı oluşturma gayretiyle Nasturi aşiretleri üzerine düzenlediği saldırılar, Kürt-Nasturi ilişkileri açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilmiştir. Çünkü söz konusu saldırılarla beraber Kürt-Nasturi ilişkilerinde ciddi bir bozulma yaşanmaya başlanmıştı. Ancak Hırvatalı Mehmet Ağa isyanı sırasında ve sonrası süreçte Kürt ve Nasturi aşiretleri arasında oluşan ittifak ilişkileri, söz konusu saldırıların iki unsurun birbiriyle olan ilişkilerinde ciddi bir tahribat oluşturmadığını göstermektedir. Bu çerçevede hazırlanan "XIX. Yüzyıl Hakkâri ve Çevresinde Kürt-Nasturi İlişkileri" adlı çalışma üç ana bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde Hakkâri ve çevresinde Osmanlı hâkimiyetinin tesis edilmesi ve her iki unsurun bu süreçte merkezî otorite ile geliştirdiği ilişkiler ele alındı. İkinci bölümde Hakkâri emirliğinin tasfiyesi ve Nasturi ıslahatı konuları Osmanlı merkezîleşmesi bağlamında değerlendirildi. Son bölümde ise Kürt-Nasturi ilişkileri, "Hakkâri Emirliği" ve "Merkezîleşme Süreci" şeklinde bir bütün olarak iki ayrı dönemde izah edilmeye çalışıldı.
  • Öğe
    Cebel-i Lübnan'da kimliksel varoluşlar: Dürzîler ve Marunîler (1820-1860)
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Yiğit, Sibel Ceylan; Özcoşar, İbrahim
    Akdeniz'in doğu kıyısında yer alan Lübnan, XIX. yüzyıldan itibaren yabancı güçlerin siyasî ve dinî amaçlı faaliyetlerine sahne olmuştur. Lübnan'ın sahip olduğu jeopolitik konum ve bünyesinde barındırdığı etnik/dinî unsurlar, bir yandan dış müdahalelere fırsat sunarken diğer yandan da hassas dengeler üzerinde sürdürülen toplumsal ilişkileri ortaya çıkarmıştır. Zira Lübnan'ın toplumsal yapısını oluşturan etnik/dinî kimlikler çoğu zaman ülkedeki çatışma ve kaos ortamının temel nedeni olarak kabul edilmektedir. Cebel-i Lübnan'da XIX. yüzyılda yaşanan gerilimler ve çatışmalarda bölgenin iki başat toplumsal grubu olan Marunîler ile Dürzîler arasındaki güvensizlik duygusunun önemli bir rol oynadığı aşikârdır. Bu iki grubun birbirlerine karşı duyduğu güvensizlik ve bu nedenle ikisinin de güvenliğini arttırmak için verdiği mücadele çoğu kez dış destek ihtiyacını doğurmuş ve yabancı güçlerin bölgeye müdahalesinin yolunu açmıştır. Bu bağlamda çalışmamızda, 1820-1860 tarihleri arasında Marunîler ile Dürzîler arasındaki gerilimlerin ve çatışmaların arkasında yatan muhtelif nedenler, tarafların bekalarını korumaya yönelik kaygıları, toplumlararası güvensizlik duygusu ve dış müdahalecilik kavramı ön plana çıkarılarak tarihsel bir süreklilik içerisinde ele alınmaktadır. Bu minvalde çalışmamızda Lübnan'daki mezhepsel ve dinsel çeşitliliği referans noktası alarak mezkûr tarihler arasında yaşanan olaylar bağlamında Marunî ve Dürzî toplumlarının kendilerini ve çıkarlarını nasıl tanımladıkları, düşünce ve algılarının kimlik inşa sürecine etkileri, yabancı güçlerle ilişkileri ve yeni kimlik oluşumları karşısında merkezi otorite olan Osmanlı Devleti'nin bakış açısı incelenmektedir.
  • Öğe
    19. yüzyılda İngiliz ve Amerikalı seyyahların Diyarbekir izlenimleri
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2022) Özkarslı, Fatih; Özcoşar, İbrahim
    Bu çalışma 19. yüzyılda Diyarbekir'e gelen İngiliz ve ABD'li seyyahların Diyarbekir şehrine dair izlenimlerine ve anlatılarına odaklanmıştır. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde seyahat yazınının batıdaki tarihçesi ve gelişim süreci hakkında kısa bilgiler verilmiş, tezin amaç, yöntem ve sınırlılıklarına değinilmiştir. Birinci bölüm çalışmada ele alınan Batılı seyyahların kısa biyografilerine ve profillerine ayrılmıştır. İkinci bölümde 19. yüzyılda seyyahların anlatılarında Diyarbekir tarihi ve coğrafyasına değinilmiştir. Üçüncü bölüm 19. yüzyılda seyyahların gözünden Diyarbekir'deki yapılara odaklanmıştır. Dördüncü bölümde 19. yüzyılda seyyahların gözünden Diyarbekirliler ve şehirdeki sosyal hayata dair anlatılara yer verilmiştir. Beşinci bölüm ise seyyahların gözünden Diyarbekir'de genel asayiş ve yöneticilere dair anlatılara ayrılmıştır. Bu çalışmada 19. yüzyılda Diyarbekir bütünüyle Batılı seyyah anlatıları üzerinden değerlendirilmiştir. İncelenen dönemdeki bulgular dikkate alındığında seyyah anlatıları surların ihtişamlı görüntüsü ve şehrin güvenliğine sağladığı katkı konusunda genellikle olumlu, evler, sokaklar ve şehrin genel temizliği gibi konularda genellikle eleştireldir. Seyyahların toplumsal ilişkilerle ilgili özellikle Müslüman nüfusa yönelik anlatılarında ön yargılarına yenik düştükleri anlaşılmıştır. Müslümanlar için bağnaz, gerici, şiddet eğilimli gibi genel yargılamalara varıldığı, topluma yönelik ders verici ve üstten bir dil kullanıldığı görülmüştür. Seyyah anlatılarında yönetim konusunda başarılı valilerin varlığından söz edilmekle birlikte şehrin geçirdiği dönemle bağlantılı olarak Diyarbekir ve çevresinde genel bir asayişsizlik durumunun olduğu belirtilmiştir. 19. yüzyıl boyunca şehre gelen Batılı seyyahların çeşitli konular hakkındaki izlenimleri ve anlatıları üzerinden ele alınan Diyarbekir, bu zaman zarfında geçirdiği süreçlere ve seyyahların algı ve üslubuna bağlı olarak seyahatnamelerde hem olumlu hem eleştirel nitelemelerle yer almıştır.
  • Öğe
    19. yüzyılda Diyarbekir'de kıtlık
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Mengirkaon, Sabri; Özcoşar, İbrahim
    Kıtlıklar, insanların geçmişten bu yana en fazla etkilendikleri afetlerin başında gelmektedir. Ortaya çıkmaları ve sonuçları itibariyle etki alanları büyük olan bu afetler toplumların sosyo-ekonomik yapılarını her açıdan etkilemiştir. Bu çalışmada 19. yüzyılda Diyarbekir'de meydana gelen kıtlıklar sebepleri ve sonuçları bağlamında incelenmiştir. Ayrıca konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bu dönemde Diyarbekir'de başta tarım olmak üzere toplumsal refahın kaynakları ile ulaşım ve haberleşme imkânları da değerlendirilmiştir. Çalışmada ele alınan diğer konular kıtlıkların 19. yüzyıl Diyarbekir'inde sosyal yapıya ne şekilde etki ettiği ve devletin kıtlıklarla mücadele stratejileridir.Kıtlıklar, ortaya çıkışları itibariyle birçok olumsuzluğun müşterek sonuçlarıdır. Dolayısıyla bu çalışmada 19. yüzyıl Diyarbekir'inde meydana gelen kıtlıklar, başta asayişsizlik olmak üzere dönemin yerel meseleleri ile beraber ele alınmıştır. Bu nedenle Osmanlı arşiv belgeleri, konsolosluk raporları, Diyarbekir Vilayet Gazetesi gibi yerel kaynaklar analiz edilmiştir. Ayrıca Diyarbekir'e gelen seyyahların ve dönemin bazı müelliflerinin yazdıkları kitaplar da bu çalışmanın ana kaynaklarındandır.Bu çalışmanın sonuçlarına göre 19. yüzyılda Diyarbekir'de ulaşım ve taşıma imkânlarının yetersizliği tüketim maddelerinin teminini tamamen yerele bağımlı hale getirmiştir. Bu dönemde Anadolu'nun birçok yerinde olduğu gibi Diyarbekir'de de iaşe büyük oranda buğdaya bağlı olduğundan, tarımsal üretimi olumsuz etkileyen başta kuraklıklar, göçebe aşiretlerin baskıları, çekirge istilaları, salgın hastalıklar gibi birçok mesele kıtlıklara zemin hazırlamıştır. Özellikle yüzyıl boyunca eksik olmayan asayişsizlikler kıtlığa neden olan bu olumsuzlukların etkilerini daha da artırmış hatta bunların etkilerini de aşarak kıtlığın sürekli hale gelmesinde katalizör görevi görmüştür.
  • Öğe
    İmparatorluk ve Emirlik: Erdelan Emirliği Osmanlı ve İran İmparatorlukları arasında bir Kürt emirliği
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2023) Açar, Cafer; Özcoşar, İbrahim
    Bu araştırmanın konusu Erdelan Emirliği'nin Osmanlı ve İran imparatorlukları (Safeviler, Afşarlar, Zendler ve Kaçarlar) ile olan münasebetleridir. On ikinci yüzyılın sonlarına doğru Şehrezor merkezli olarak kurulan Erdelan Emirliği Kürt emirlikleri içinde en önemli ve etkili olanlardan birisidir. On altıncı yüzyılın ortalarına kadar Şehrezor bölgesinde bağımsız ve yarı bağımsız bir şekilde varlık gösteren Erdelan Emirliği, Osmanlı ve Safevilerin Şehrezor'da hakimiyet kurmak için mücadele ettikleri dönemlerde bölgedeki dengelerinin oluşmasında büyük bir etkiye sahip olmuştur. Osmanlı-İran sınırında bulunan Erdelan Emirliği stratejik konumunun verdiği avantajı değerlendirerek ve adı geçen imparatorluklar arasında denge stratejisi izleyerek uzun süre siyasi varlık göstermeyi başarmıştır. On yedinci yüzyılın başlarında İran merkezi devletlerine bağlı olarak hakimiyetini sürdüren emirlik, İran'da yürütülen merkezileşme politikaları sonucunda Kaçarlar devrinde, 1867 yılında ortadan kaldırılmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde emirlik örgütlenmesinin doğru anlaşılması için Kürt toplumunda uzun süre varlık göstermiş olan aşiret kurumu incelenmiş, birçok aşiret ve aşiret konfederasyonunu bünyesinde barındıran ve aşiretin üst formu olarak değerlendirilen emirlik idaresi Erdelan Emirliği özelinde tartışılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde İran-Erdelan, üçüncü bölümünde de Osmanlı-Erdelan münasebetleri; Osmanlı, İran ve Erdelan dönem kaynaklarına, arşiv belgelerine, araştırma eserlere ve seyyahların notlarına bağlı olarak irdelenmiştir. Erdelan Emirliği'ni diğer Kürt emirliklerinden ayıran önemli bir nokta, emirlik bünyesinde gelişen tarih yazıcılığı geleneğidir. Gerek Erdelan kaynakları ve gerekse Osmanlı-İran kaynakları çalışmanın literatür taraması bahsinde işlenmiş, adı geçen eserler genel hatlarıyla tanıtılmıştır. Erdelan mirlerini bölgenin etkili güçlerinden kılan temel faktörler; Osmanlı ve İran imparatorlukları arasında bulunmanın verdiği avantajı iyi değerlendirmeleri, Kürt aşiret kuvvetlerinin askeri desteğinden yararlanmaları ve Kürt coğrafyasının sağladığı doğal koruma özelliğini etkili kullanmalarıdır. Bunlar çalışmada ulaşılan temel sonuçlardır.
  • Öğe
    Tahrir, tasnif ve tavsif: Evliya Çelebi seyahatnamesinde şehir vemimari
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2020) Taşar, Emin Selçuk; Düzenli, Halil İbrahim
    Çalışma, Evliya Çelebi Seyahatnamesini merkeze alarak hem eserin kendisini hem de şehir ve mimariye dair söylemleri tahrir, tasnif ve tavsif kavramları çerçevesinde analiz etmektedir. Yazma ediminin başat bir rol oynadığı Evliya Çelebi'nin seyahatinde, anlatının kurgusunun zamansal değil mekânsal olduğu görülmektedir. Eserde bu yönüyle, edebiyattan ilahiyata, tarihten coğrafyaya kadar uzanan bütün disiplinlerde "şehir ve mimari"nin müşterek bir konuma sahip olduğu düşünülmektedir. Söz konusu iki kavramı odağa alarak bunların analizinin yapılması, eseri anlamlandırabilmenin zaruri gerekçesi sayılabilir. Çelebi'nin hayatı boyunca büründüğü roller ve "sebeb-i telif" olarak adlandırılabilecek rüya anlatısı, eserin yazım yöntemine ve içeriğine dair fragman halinde veriler sunar. Çalışma, bu veriler ışında "şehir ve mimari" odaklı bir analiz yaparak bu zaruriyeti giderme çabasındadır. Şehir Çelebi'nin seyredebileceği bir sahne konumundadır. Bazen içerisinde var olduğu bu sahne onun anlatımında geniş bir yer tutar. Onun "şehir" derken ne kastettiği, şehri hangi düzlem ve katmanlardan gördüğü sorularına cevap aranarak, şehri nasıl tasnif ettiği ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca şehir terkipleri dikkate alınarak, Çelebi'nin düşünce dünyasında şehre dair bakış açısı ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Eserde farklı başlıklar kullanarak mimarlık tasnifini açık bir şekilde kaleme alan Çelebi'nin mimariyi nasıl vasıflandırdığı anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Yapılar hakkında kurduğu terkipler onun bakış açısını en sarih ifade eden veriler olduğu kabulüyle, bu terkipler anlam kategorilerine ayrılmış ve Çelebi'nin bakış açısı parça ve bütün ilişkisi içerisinde irdelenmiştir.
  • Öğe
    19. yüzyılın ilk yarısında Hakkâri'de idârî ve sosyal yapı (1800-1850)
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2022) Ülke, Cemal; Özcoşar, İbrahim
    Hakkâri ve çevresinin içinde bulunduğu bölge, Çaldıran Savaşı'nın ardından 1548 yılında Osmanlı hâkimiyetine girmiş ve Van Eyaleti'ne bağlı hükûmet sancaklar statüsünde Osmanlı idârî yapısı içerisinde yer almıştır. Daha sonra bölgenin kontrolü Van beylerbeyi aracılığıyla yerel güç unsurlarından Şenbu hanedanına verilmiştir. Şenbu hanedanı, 19. yüzyılın ilk yarısına doğru uygulanmaya çalışılan Tanzimat'ın merkezîleşme politikalarına kadar Hakkâri'nin kontrolünü ellerinde bulundurmuştur. 19. yüzyılın ilk yarısında başlayan merkezîleşme çabaları, Osmanlı Devleti'nin uç bölgelerindeki yerel beyler/mîrler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Merkezileşme politikalarının ısrarlı bir şekilde uygulanması, devletin uç bölgesinde hâkimiyeti elinde bulunduran mîrlerin isyanına neden olmuş ve bu süreç emirliklerin tasfiye edilmeleriyle sonuçlanmıştır. Emirliklerin lağvedilmesinin hemen ardından 1847 yılında; Diyarbekir, Cizre, Van ve Hakkâri'yi kapsayan bölgede "Kürdistan Eyaleti" kurulmuştur. Eyaletin tesis edilmesiyle birlikte Hakkâri'nin de içinde bulunduğu bölgede Tanzimat uygulanmaya başlanmıştır. 1849 yılında bölgede ikamet eden son Hakkâri Mîri Nurullah Bey'in de sürgüne gönderilmesinin ardından, aşiretli-aşiretsiz Kürt ve Nasturilerin yoğun bulundukları Hakkâri, Kürdistan Eyaleti'nden ayrılarak "Hakkâri Eyaleti" olarak yeniden teşkilatlandırılmıştır. Hakkâri Eyaleti'nin kurulmasıyla beraber bölgede Tanzimat'ın uygulanma alanı daha da genişlemiş ve Hakkâri'ye ilk defa merkezden memurlar gönderilmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti, memurların "dirayetli ve vukuflu" olmalarına özen göstermiş ve yerel güçleri de Hakkâri yönetimine dahil etmişse de sorunlar/çatışmalar son bulmamış, idârî bir boşluk meydana gelmiştir. Kürt beylerinin/mîrlerinin tasfiye edilmelerinin ardından ortaya çıkan bu idâri boşluk, seyyidler/şeyhler tarafından doldurulmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, "19. yüzyılın ilk yarısında Hakkâri"nin idârî ve sosyal yapısı"na odaklanan çalışma, Osmanlı arşiv belgeleri ışığında Tanzimat sonrası merkezileşme politikalarının Hakkâri ve çevresine etkilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. 19. yüzyılın ilk yarısında Hakkâri, tarih disiplini içerisinde şimdiye kadar bir bütün olarak incelenmemiş ve bu yönde bir boşluğun olduğu görülmüştür. Bu yöndeki boşluğu doldurmayı hedefleyen çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Hakkâri Emirliği'nin tarihçesi; ikinci bölümde Tanzimat Fermanı'nın Hakkâri ve çevresinde etkileri ve sonuçları; üçüncü bölümde ise Hakkâri'nin etnik, sosyal ve dini kimliğini oluşturan aşiretler/konfederasyonlar ele alınmıştır.
  • Öğe
    Mimarlıkta kuramsal suskunluğun inşası ve imkanları
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2022) Işıker, Figen; Tanyeli, Abdullah Uğur
    18. yüzyıl, klasik mimarlığın kiplerini icat etmiş böylece her döneme kolayca uyarlanabilir bir gramer üretmiştir. Klasiğin sürekliliğinin sekteye uğradığı diğer tüm mimarlık düşünme biçimleri ise "kuramsal suskunluğun" inşasının birer ifadesidir. "Asli" olanı terk eden yeni düşünme biçimleri, sonsuz olduğu tahayyül edilen yegâne kavrayışın çoktan dağıldığının habercisidir. Zoraki ilişkiler kurmak için çabalamayan, şüphe duyabilen, çizgi dışı söylemler üretmiş her bir bakış açısı zaman zaman kendi içinde tutarlı bir bütün oluşturma çabası içinde olsa da geleceği öngörülemeyen bir tarihin başlangıcına işaret eder. "Batı"da Aydınlanma ile başladığı varsayılan insanın düşünce serüveninin dönüşmeye başlaması ve aklın kullanımının özgürleşmesine paralel olarak vuku bulan tüm bu olaylar, mimarlıkta da birçok "sapma"yı kaçınılmaz olarak üretir. Bu sapmaların her biri sınırlarını koruma çabası içinde olan ve epistemolojik inşasını sağlam bir temel üzerine oturttuğu yanılsamasını üreten mimarlığın, pek çok şeyden vazgeçmek zorunda kaldığı, çatışmalı bir döneme girdiğinin ilk sinyallerini verir. Bu çalışma da 18. yüzyılda üretimi başlayan ve uzanımlarını modern dünyada da görmeye devam ettiğimiz rasyonalitenin bunalımları ile şekillenen kuramsal suskunluğun inşasının ilk kez deneyimlendiği bazı durumları görmek ve var olduklarını söylemek için yazılmıştır. Önemsiz gibi görülebilecek ve mimarlık yazımında pek çok konudan özerkleşerek çok cılız bir damarı oluşturan bu durumların ortaklaştıkları en önemli parametre, zaman-mekân paradoksu üretmeleri ve bu sebeple mimarlıkta tıkanmalara sebep olmalarıdır. Bu durum modernitenin temellerini sarsacak ciddi bir iddiayı da içinde barındırır. Mimarlık tarihi yazımında yer edinememiş "önemsiz" örneklerin böylesine ciddi bir iddianın kaynağı olabileceği vurgusu da bu arızaların kendi paradoksal içermelerinin doğasından kaynaklanır. Herkesin üzerinde uzlaştığı mimarlık tarihi ve kuramı içinde bilinen tüm meselelerin dışında duran, çok da bilinmeyen bu arızaların epistemolojisini anlamak üzere yazılmış olan bu tez; tekrarın üretiminden sıyrılıp düşünmeyi sağlayacak ve yeni epistemik güzergahlar açabilmeyi mümkün kılacak tartışmaların bir başlangıcıdır.
  • Öğe
    Şanlıurfa kenti Haleplibahçe Mahallesi'nde mekânsal dönüşümün izleri
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Karaçizmeli, Mahmut; Toka, Serdar
    Bu tez çalışmasının amacı, Türkiye'de Şanlıurfa Kenti, Haleplibahçe Mahallesi örneği üzerinden mekân üretim süreçlerinin okunmasıdır. Henri Lefebvre'in mekân kuramına yaslanan bu çalışmada; kent imgeleri, tarihi ve toplumsallığı üzerinde fikir üretirken Walter Benjamin'in pasajlar yapıtındaki ifadesiyle: "hem bilmecelerin peşinden koşan hem de yeni bilmecelere yol açan " flanör yaklaşımı metodolojik olarak benimsenmiştir. Güncel çalışmalar bağlamında Şanlıurfa kent mekânına bakıldığında, mekânın ne olduğunu, mekânın nasıl üretildiğini, mekânın nasıl algılandığını, bu algının ne gibi stratejilerle yürürlüğe konduğunu ve yaşama nasıl katıldığını ortaya koyan çok katmanlı yöntemlere ihtiyaç olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü halihazırda mekâna yönelik bakışlar sınırlı görme imkanları sunmakta ve kent mekanına ilişkin imajlar zaman aracılığıyla hızla bozuma uğramaktadır. Bu nedenle kent mekanını yorumlarken, bütüncül bir anlatı kurmak yerine parçalı bir düşünce sistemi ile analizler yapmanın daha yerinde olacağı varsayılmıştır. Bu parçalılık her ne kadar sınır, mevki ve hiyerarşiler üretiyor gibi görünse de her bir noktanın diğeriyle bir ağ sistemiyle bağlı olduğu unutulmamalıdır. Birbiriyle ilişkili bir parçalılığın, değişkenliğin, farklılıkların, katmanlılığın ve ritimlerin esas alındığı bir mekân anlatısında Lefebvre'in mekân üretimi kuramındaki üçlü düşünce sistemi (algılanan mekân, tasarlanan mekân, yaşanan mekân) ve dönemselleştirmeleri hareketli ve kapsayıcı yapısıyla mekân analizinde güncelliğini koruyan olanaklar barındırmaktadır. Lefebvre, farklı görünen birçok disiplini ve gündelik yaşamı, mekânın potasında eritmesi ve zamanı bu yöntemin bir kontrol ve ritimleri yakalama mekanizması olarak ele almasıyla mekân düşüncesinde çığır açmış ve yaşamı boyunca yaptığı felsefi, sosyolojik ve teorik çalışmaları "ritimanaliz" olarak adlandırdığı metodolojisiyle ortaya koymuştur. Çalışmada, kent mekânında tarihsel süreçte gerçekleşen mekânsal üretimlerin fiziksel görünümlerini tartışmaktan çok bu süreçlerin arkasındaki düşünce kalıplarının analizinin yapılması öncelenmiştir. Şanlıurfa'daki mimari yapılar, kent planları, haritalar, gravürler, resimler hangi dönemde ve kim tarafından üretilmiş olursa olsun bir temsil olarak ele alınmıştır. Kolaj tekniğiyle bu temsillerin arka planına ilişkin sorgulamalar yapılmıştır. Lefebvre de mekâna farklı güçlerin mücadele alanı olarak baktığını ve bu güçlerin meşru görünümlerini kazanırken türlü yıkım, tasarım ve üretim süreçlerinden geçtiğini ifade etmektedir. Bu nedenle çalışmanın konu aldığı tarihsel periyod, modernleşme süreçlerinin kent mekânında görünürlük kazandığı ana özgülenmeden; bu söylemlerin kentte çeşitli anlatı ve imajlarla dolaşıma çıkmaya başladığı dönemlere kadar uzanmaktadır. Söz konusu dönemlerden başlayan soruşturma günümüze yani kent mekanındaki üretimler bağlamında postmodern olarak adlandırılabilecek döneme dek gelmektedir.
  • Öğe
    Mardin Kırsalındaki Süryani Dini Mimarisinin İncelenmesi ve Koruma Yaklaşımları
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2023) Dinç, Erdal; Dalkılıç, Neslihan
    Mardin, Türkiye'nin kadim şehirlerindendir. Tarihsel süreçte birçok medeniyete ev sahipliği yapan kent, zengin bir kültürel yapıya ve tarihi birikime sahiptir. Mardin kenti, geçmişin izlerini özellikle mimari yapılarında yaşatmaya devam etmektedir. Bu kadim şehirde Türkler, Kürtler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler ve Yezidiler yüzlerce yıl birlikte yaşamışlardır. Her topluluk, kentte, kendi dini mekânlarını inşa etmiştir. Bu tez kapsamında, Hristiyanlık inancına sahip toplulukların Mardin kırsalındaki dini yapıları olan kilise ve manastırlar incelenmiştir. Kırsalda yer alan ve ulaşımı güç olan birçok kilise ve manastırın; tespit edilmesi, belgelenmesi, mimari özelliklerinin incelenmesi, bozulma nedenleri ile koruma sorunlarının belirlenmesi ve yapılan tespitler doğrultusunda Mardin'deki kırsal dini mimarinin korunması için restorasyon metodolojisinin oluşturulması amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında arşiv araştırması, saha çalışması, yerinde inceleme-gözlem, görüşme ve belgeleme ile büro çalışmaları yapılmıştır. Tez, beş bölümden oluşmuştur. Tezin giriş kısmında konunun niteliği, amacı, kapsamı ve yöntem sunulmuştur. Birinci bölümde bu alanda yapılan önceki çalışmalar incelenmiştir. İkinci bölümde Mardin ve çevresindeki Hristiyanlığın gelişimi ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Mardin kırsalındaki kilise ve manastırların tespit ve belgelemesi yapılarak mimari özellikleri anlatılmış, kilise ve manastırlar, plan özelliklerine göre sınıflandırılarak yapıların konumu, tarihçesi, mekânsal ve yapısal özellikleri anlatılmıştır. Daha sonra bu yapıların cephe özellikler ile plan ve cephe elemanları detaylı incelenmiş; çan kuleleri, bahçe/avlu kapıları, giriş kapıları ve pencereler ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Kilise ve manastır yapılarında kullanılan malzeme ve uygulanan yapım teknikleri; temeller, döşemeler, duvarlar ve örtü sistemleri ana başlıkları altında anlatılmıştır. Bu kapsamda 61 yapı incelenmiştir. Dördüncü bölümde Mardin kırsalındaki Süryani dini yapıların bozulma nedenleri ve koruma sorunları iç nedenler ve dış nedenler başlıkları altında anlatılmış, Beşinci bölümde ise belirlenen bozulmalara karşı koruma ve restorasyon uygulamaları öneri olarak sunulmuştur. Son olarak yapılan çalışmadan elde edilen sonuçlar, koruma önerileri ile birlikte sunulmuştur.
  • Öğe
    Arap ulus kimliğinin inşasında tarihyazımı ve mimarlık: Mısır örneği
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Divleli, Abdullah Asım; Tanyeli, Abdullah Uğur
    Bu çalışmada, Arap uluslaşma hareketlerinin içerisinde önemli bir yer kaplayan Mısır'ın, on dokuz ve yirminci yüzyıla tekabül eden yerelleşme serüveninde, tarihyazımı ve mimarlığın rolleri tartışılmaktadır. Mısır'ın uluslaşma sürecini inşa eden ve sonrasında kaleme alınan tarihyazımlarının kahir ekseriyeti, milliyetçiliğinin tarihsel kökenlerine ve aktörlerine Avrupa merkezli ve oryantalist bir perspektiften yaklaşmakta ve bu, bir takım tarihyazımsal sorunsallar ortaya çıkarmaktadır. Söz konusu sorunsallar zaman, mekan, aktörler ve hadiseler gibi bir takım tartışma alanları tariflemektedir. Bu sorunsallar etrafında yapılacak tartışmalar, hakim tarihyazımı yaklaşımlarının inşa ettiği Mısır uluslaşmasını yeniden ele almaya imkan vermektedir. Metin bu imkanı, on dokuz ve yirminci yüzyıl içerisinde kaleme alınmış tarihyazımları ya da neredeyse bir tarihyazımı gibi işleyen mimarlık/mekan söylem ve pratikleri üzerinden kurgulamaktadır. Bu bağlamda Mısır'ın uluslaşma serüveni, on sekiz ve on dokuzuncu yüzyıllarda inşa edilen tarihyazımı ve mimarlık/mekan meseleleri dikkate alınarak, "Avrupalıların Mısır'ı", "Mısırlıların Mısır'ı" ve "Nasır'ın Mısır'ı" olmak üzere üç farklı zamansal aralığa ayrılmış ve tartışma bu dönemlere göre yapılmıştır.
  • Öğe
    Savaş sonrası Beyrut'ta mekânsal bellek, imge, travma
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2020) Geldi, Songül; Tan, Pelin
    Mekân, bellek ve mimarlık arasındaki ilişkinin varlığı üzerine şekillenen ve geliştirilen Tez, deniz ve dağ kalesi olarak tanımlanan Lübnan'ın 1975-1990 iç savaşının tezahürü olan başkent Beyrut'un savaş sonrası döneminde; bellek ve mekân ilişkisinin yitik imgesi üzerine çalışan farklı sanatsal üretimler ve kentsel mekân analizi üzerine kurulmuştur. Tez, Beyrut üzerine hem kentsel tarih, savaş dönemi kent tarihi, savaş sonrası kentsel dönüşüm hem de mekân-bellek-mimarlık çerçevesinde savaş sonrası dönemin sosyal travmasını ele alan çeşitlisanatsal üretimleri içermektedir. Tez gerek Ortadoğu gerekse dünyanın farklı yerlerinde iç savaşlar sonucunda ortaya çıkan "savaşla bölünmüş kent" argümanını, Beyrut kent merkezi bağlamında 'neoliberal güç paylaşımı' ve 'Solidere sermayesi' olarak tanımladığım Downtown Beyrut'un amnezik yeniden yapılanmasının siyasal arka planı olan kentsel dönüşüm projesi Solidere'in çözümlenmesine yoğunlaşmıştır. Bu Tez parçalı, geçirgen, olası temsil ve deneyimlere açık olan mekânı iktidar, ekonomi ve ideolojik paradigmalarla pazarlanarak yeniden icat edilen Beyrut'un, yeni bellek mekânlarını, travmatik mekânlarını, mekân-bellek-travma ilişkisi etrafında düşünürlerce ileri sürülen bir dizi kuram-kavram bağlaşında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Beyrut'un deneyimlenmiş savaş tarihini mimari yapılar, anılar, anlatılar ve imgesel temsillerle mekân, bellek, travma, harabe temaları etrafında gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya koyan çağdaş sanatçıların edebi-kültürel-sanatsal üretimlerinin analizi ve değerlendirmesi şeklinde özetlenebilir.
  • Öğe
    Diyarbakir'da güncel kentsel mekân üretim sürecinde rol oynayan aktörler
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2016) Aksoy, Rojat; Tanyeli, Abdullah Uğur
    Kentler ve günümüzde daha çok metropol olarak adlandırılanlar, birçok toplumsallığın içinde bulunduğu pratiklerden oluşmaktadır. Toplumsallığın çıktılarından biri olan mekânsal üretimler, çoğullukların bütünleşmesi ile biçimlenmektedir. Bu doğrultuda sermaye de kentte yerini bulmaya ve kazanmaya başlar. Sermaye ile birlikte küreselleşme süreci de kentlerin daha çok önem kazanmasına neden olmuş, birçok kent benzer sermaye etrafında biçimlenmeye başlamıştır. Küresel sermayenin kendine yer edindiği alanlardan biri de kuşkusuz mekân üretimidir. Günümüzde mekân üretim pratikleri arasında yapılaşma önemli bir yer tutmaktadır. Metropol kentlerde bu yapılaşma sürecini aktörlerin etkilediği ve ayrıca bu aktörlerin çıkar ya da çıkar gözetmeyen gruplardan oluştuğu ayrı/aynı dönemlerde kentte bir takım değişimlere neden oldukları görülmektedir. Bunun yanında bu yapılaşmaya öncülük ettiklerini söylemek yerinde olacaktır. Değişimlerin iyi ya da kötü olmasının sorgulanmasından çok bunların her defasında kendisini yeniler durumda olması daha önemlidir. Bu aktörlerin kimler ya da neler olduğunun yanında hangisinin nasıl bir rol oynadığı çalışmanın esas sorgulamalarından biridir. Herkesin kendini ne olarak gördüğü ve birbirleriyle ne kadar ilişki içinde olduklarını sorgulamak xii amaçlandı. Çalışmada, herkesin kavga ettiği bir ortamın iç dinamiklerini anlamak istenildi. Bu durum göz önünde bulundurulup Diyarbakır'da son on yılda yapılmış veya yapılmakta olan bazı mekânsal üretimler araştırmanın konusu olmuştur. Çalışmaya dâhil edilen her aktör; kendini nasıl sorumlu/sorumsuz görüyor. Bu aktörler kendi görevlerini ya da kendilerini nasıl tarif ediyorlar? Birbirlerine göre durumları nasıldır? gibi sorular etrafında çalışma biçimlenmiştir. Kentin mekân üretim sürecinde rol oynayan bu aktörlerden; Yerel Yönetimler, Merkezi Yönetim Kurumları, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve Özel Şirketler - Yap-sat Firmaları çalışma için seçilmiştir. Kentsel mekân üretim pratikleri, Diyarbakır'daki bu aktörlerin üstlendiği yaklaşık 20 proje (tasarım + uygulama) üzerinden şekillenmiştir. Projenin kent içindeki yeri, aktörlerin üstlendiği görev ve sorumlulukları proje üzerinden kısmen de olsa değerlendirilmiş ve bu doğrultuda görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca yapılan bu görüşmeler görsellerle de desteklenip, bazı analizler çıkartılmıştır. Her bir proje için, projeyi daha iyi şekilde anlatabilecek sorular hazırlandı. Hazırlanan bu sorular, bazı projelerde şirket sahiplerine, bazılarında şantiye şefi gibi teknik elemanlara bazılarında mimarlara ve bazılarında ise projenin yapım sürecinde etkili olan aktörlere sorulup çalışmanın amacına ulaşıldı.
  • Öğe
    Bir modernlik zemini: barok aşırılık
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2016) Serim, Mehtap; Tanju, Bülent
    Klasik mimarlık ve sanat tarihyazımında barok, çoğunlukla ya estetik bir kategori ya da bir dönem adı olarak kullanılmaktadır. Estetik bir kategori olarak başlangıçta bitmiş ve alışıldık olanın dışında kalan herşey anlamında, görece nötr bir sıfatken, normatif perspektif içinden, eksik ve sapkın olanı imleyişi ile olumsuz bir anlam kazanmıştır. 19.yüzyıl ile dönemselleştirici tarih anlatısının belirleyiciğili altında, kabaca 1600-1750 tarihleri arasında, Avrupa'da beliren sanatsal üretimi adlandırmak için kullanılmaktadır. Bu hali ile Barok sanatın, başta mimarlık olmak üzere, resim, heykel ve müzik gibi alanlardan biçimlendiği varsayılmıştır. Ancak bir kez dönem olarak kullanılmaya başlandığında, sanatı aşarak, sözü edilen dönemin bütün pratikerinin gerisindeki motivasyon olarak da görülür. Bugün bir solukta dünyanın geçmişini tarihselleştirmeye yarayan sistemin; sınırlı, ancak çok sayıdaki bileşeninden biridir. Dolayısıyla birçok başka dönem ismi ile birlike kapalı bir tarih anlatısının kurucu nüvesine dönüşür. Bir dönem ismi olarak kullanıldığında, sadece Avrupa'yı değil dünyanın bütününü düzenlemek için işe koşulur. Çünkü parçası olduğu dönemselleştirici tarih anlatısı, zamansal ve mekansal olarak bütün dünyayı hizada tutma iddiasına ve kapsamına sahiptir. Bu kapsamlılık içinde estetik kategori olma niteliği, tarihsel dönem anlatısının mekansal çerçevesini belirlemekte etkinleşerek, mekanı zamanın içeriğine dönüştürür. Bütün kültürel coğrafyalar için zamanı, dönem anlatısı içinden birleştirerek aynılaştıran tarih görüşü, ilerlemeci söylemi güçlendirirken mekana özgülüklerin farkedilmesini de engellemiş olur. 20.yüzyılın ikinci yarısı ile ortaya konan eleştiriler bir kavram olarak baroğun sahip olduğu özellikler bağlamında farklı okunma potansiyellerine dikkat çekmiş oldu. Özellikle Rönesans dönemiyle başlayan, düşünsel olanlar da dahil olmak üzere, insanın bütün yapıp ettiklerini, kuramsal bir zeminde yeniden kurma ve temsil etme çabasının dışında, barok bütünüyle pratik içinden varolur. Dolayısıyla bir Barok dönem eyleyicisi, birşeyin nasıl yapılması gerektiği sorusunu, soyut kategoriler içinden değil, ancak yaptıkları içinden yanıtlamış olur. Kuramsal ya da geleneksel ölçütlerden azade bir yapma biçimi, nerede duracağını bilmeyen, aşırılık içinden bir araya gelmiş bir yığın görüntüsü taşır. Hem nasıl anlaşılması gerektiğine dair bir kılavuzu olmayışı, hem de parçası kılındığı doğrusal tarih anlatısını eleştiriye açacak iç işleyişi sayesinde, barok farklı okumalara elverişli bir metafora dönüşür. Bahsedilen özellikleri bağlamında barok bu çalışmada dört ana bölüm, bir sonuç bölümü olmak üzere, beş bölümde ele alınmaya çalışılmıştır. Bu bölümlerden ilki olan Füzyon; 17. ve 18.yüzyıllarda, anlamı bilgiye dönüştüren süreci sistemli bir azaltma ve indirgeme süreci olarak ele almaya çalışır. Anlamın oluşumunu şeylerin füzyonu olarak değerlendirirsek, bilgi şeylerin denetimsizce karışmasına karşı getirilen bir sistematiktir. Fizyon bölümü yaratıcı bir kavram olan baroğun, bilgiye dönüşme sürecinde, stile indirgenmesini kavramsallaştırmaya çalışmaktadır. Üçüncü bölüm, bir sistemin parçası kılınmazdan önce barok anlamın üretim ve dolaşım biçimleri hakkında çıkarım yapmaya çalışırken, dördüncü bölüm; baroğun bir metafor olarak bugün kullanım şekilleri ve alternatif tarih yazım yöntemleri için nasıl kullanılabilir olduğu hakkında bir fikir yürütme denemesidir. Son bölüm ise önceki bölümlerden edinilen vizyon ile baroğa atfedilen özelliklerin farklı modernlik durumlarını kapsayacak bir zemin olarak değerlendirilmesi konusunun tartışmaya açılması amacını taşımaktadır.
  • Öğe
    Glamping seyahat motivasyonunun deneyim ve davranışsal niyete etkisi: Glamper turistler üzerine bir araştırma
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2023) Ceylan, Yasemin; Serçek, Gülseren Özaltaş
    Bu tez çalışmasında, Muğla ilindeki glamping işletmelerinde konaklayan glamper turistlerin, demografik özelliklerinin belirlenmesi ve seyahat motivasyonlarının deneyim ve davranışsal niyet üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla Muğla'daki glamper turistlerin katıldığı, verilerin anket formu aracılığı ile toplandığı bir alan araştırması gerçekleştirilmiştir. 697 yerli ve yabancı glamper turistin katılmış olduğu araştırmadan elde edilen veriler; ankete katılanların yarısından fazlası evli, kadın ve yerli turistlerden oluştuğunu göstermektedir. Ankete katılanların büyük çoğunluğu genç yetişkin, yüksek gelir grubunda olan ve eğitim düzeyi yüksek bireylerden oluşmaktadır. Araştırmaya katılan glamper turistler daha çok dinlenme ve eğlence amacıyla ve genellikle aile ile, çift olarak, ya da arkadaşları ile seyahat etmektedir. Konaklama süreleri ise genellikle bir hafta ya da 3-5 gün aralığındadır. Ankete katılanların yarısından fazlası daha önce bir glamping işletmesinde konaklamamıştır. Ayrıca COVID-19 salgınının katılımcıların büyük çoğunluğunun glamping işletmelerini tercih etmelerinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Tez çalışmasında seyahat motivasyonu ve deneyimin demografik değişkenlere göre anlamlı farklılık gösterip göstermediğinin tespit edilmesi için T testi ve ANOVA testleri yapılmıştır. Analizler sonucunda glamper turistlerin seyahat motivasyonlarının medeni durum, yaş, gelir düzeyi, eğitim durumu ve uyruğa göre anlamlı farklılık gösterdiği ancak cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Glamper turistlerin deneyimlerinin ise medeni durum ve uyruğa göre anlamlı farlılık gösterdiği ancak, yaş, cinsiyet, gelir düzeyi ve eğitim durumuna göre anlamlı farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Çalışmada, glamper turistlerin seyahat motivasyonunun deneyim ve davranışsal niyet üzerindeki etkisi basit ve çoklu regresyon analizleriyle incelenmiştir. Analiz sonucunda seyahat motivasyonunun hem deneyim hem de davranışsal niyet üzerinde anlamlı ve pozitif yönde bir etkisi olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca deneyimin de davranışsal niyet üzerinde pozitif ve anlamlı bir etkisi olduğu tespit edilmiştir. Çalışma kapsamında, seyahat motivasyonunun alt boyutlarından hangilerinin deneyim ve davranışsal niyeti etkilediği incelenmiştir. Analiz sonuçlarına göre; doğa temelli motivasyon ve lüks temelli motivasyonun katılımcıların deneyimini anlamlı bir şekilde etkilediği ancak, sosyalleşme motivasyonun deneyimi anlamlı bir şekilde etkilemediği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra, doğa temelli ve sosyalleşme temelli motivasyonun katılımcıların davranışsal niyetini anlamlı bir şekilde etkilediği ancak, lüks temelli motivasyonun davranışsal niyeti etkilemediği tespit edilmiştir. Deneyimin alt boyutlarından hangilerinin katılımcıların davranışsal niyetlerini etkilediği incelendiğinde; hedonizm, katılım, yenilenme ve yenilik boyutlarının davranışsal niyeti anlamlı bir şekilde etkilediği ancak anlam ve bilgi boyutu ile yerel kültür boyutunun davranışsal niyeti anlamlı bir şekilde etkilemediği tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarından elde edilen bilgiler ışığında uygulamaya ve alan yazına yönelik öneriler sunulmuştur.
  • Öğe
    OSMANLI “MİMARLIK DİLİ”NİN YENİDEN ÜRETİMİ: 1830’LARDAN 1930’LARA BİR KAVRAMLAR TARİHİ DENEMESİ
    (2019) Ömer Faruk GÜNENÇ
    VI TABLOLAR Tablo 1: Kalfa ve İnşâi İlişkiler ................................................................................................. 52 Tablo 2: Le Clerc’in İnşaat Mühendisler için Hazırladığı Normlar .......................................... 71 Tablo 3: Ahmed Şükrü’nün Mimara İlişkin Matematiksel Standartları................................. 97 Tablo 4: 1286(h)-1346(h) Tarihleri Arasında Yazılan “Fen” Metinleri ve Yazarların Tanımladığı Amaçlar ............................................................................................................... 125 Tablo 5: 1329-1331 Seneleri Sanayi İstatistiki ......................................................................... 157 Tablo 6: 1927 Senesi Sınai Tahriri Neticeleri ......................................................................... 159 Tablo 7: Sakızlı Ohannes’in Fen ve Adi Sanat Ayrımı ........................................................... 179 Tablo 8: Geç 19. ve Erken 20. Yüzyıldaki “Sıhhat”e İlişkin Birtakım Sorunsallar ................ 255 VII ÖZET Osmanlı “Mimarlık Dili”nin Yeniden Üretimi: 1830’lardan 1930’lara Bir Kavramlar Tarihi Denemesi Bu tezde, 1830’lardan 1930’ların sonlarına kadar, Osmanlı “mimarlık dili”nin yeniden üretildiği dokuz kavramın tarihi çalışılıyor: Mesleki özneler olarak “kalfa ( قلفه ), mühendis مهندس) ) ve mimar ( معمار )”; disipliner sınırların üretilme süreçlerinden oluşan “fen ( فن ), sanayi صنايع) ) ve sanat ( صنعت )”; mekân-mülkiyet krizi olarak okunabilecek “mîrî ( ميرى ), mülk ( (ملك ve umumî ( عمومى )”. Üç grupta tasnif edilen bu kavramsal konstrüksiyonu üç “ayrım” pratiği biçiminde kavramak mümkündür. Bu ayrım, mesleki öznelerin, disiplinlerin ve mekânmülkiyet sınırlarının modern anlamda üretilmeye başlanmasının ve kaçınılmaz olarak her kavrama “doğa” biçme geriliminin tarihselliğine yaslanıyor. Bir başka anlatımla, zamansalmekânsal bir imalat olarak ayrımın kendisi üç “düzen” arayışıdır. Birinci düzende eyleyicilerin mekân üretimindeki toplumsal rolleri ve bilgi biçimleri yeniden tanımlanarak mesleki sınırlara/kimliklere kapatılmak istenir. İkinci düzen arayışında, eyleyicinin “içinden geçerek” imal edileceği “bilgi rejimleri”, “tarih kurgusu” ve farklılaşan “alan”lar oluşturulmak istenir. Böylece hem aktüel olan hem de uzaklarda kalmış tarih disipline edilerek metinsel kurgularla “hakikat”leşmeye başlar. Üçüncü düzen arayışı ise bugünkü kavramlarla ifade edilirse “kamu-kamusal” düşüncenin ortaya çıkışıdır. Bir muhayyellik olarak “umumi” fizikselliğin ve/ya toplumsallığın yaratılma sürecinde icat edilen “umum”un uyması gereken kuralları belirleme ve mülkiyet alanı içerisinde umumi olanın yerini sabitleme/belirleme gerilimidir. Bu gerilim, aynı zamanda sivil mimarlık, mülkî mimarlık ve umumî mimarlık anlatıları veya tasnifleri gibi farklı mimarlık “türlerinin” üretilme çabasına içkindir. Özetle söylemek gerekirse bu tez, üç düzen arayışındaki sancılı süreçlerde yeniden nesneleşen kavramların tarihlerini inceliyor. Kavramların tarihsel yolculukları için 1830’lardan 1930’lara kadar 31 sözlük, 22 hukuk metni, 73 matbu metin ve süreli yayınlarda yer alan 126 makale incelendi. Kavram tarihleri, araştırma malzemelerinin doğalarıyla ilişkili olarak bir akış çizgisi içerisinde kurgulandı: VIII Etimolojik akrabalıklar, 19. yüzyıl öncesi izler, sözlükler (1861-1922), hukuki metinler (1839- 1926), matbu metinler (1873-1928) ve süreli yayınlar (1870-1938). Yeni problemlerin ve dönüşümlerin görülmeye başlandığı hukuk metinleri, matbu üretimler ve süreli yayınlar, sırasıyla akışın son üç maddesinde yer alıyor. Akışın ilk durağı, etimolojik akrabalıklarla türetilen farklı kullanımlarla ilişkilenirken, ikinci durağı ise 19. yüzıl öncesi üç “mimarlık” metninde kavramların izlerini arıyor. Böylece dönüşen kavramların 1800’ler öncesinde hangi biçimlerde kullanılabildiği belirtilmek isteniyor. Genel ve ıstılahat sözlükleri, 19. yüzyıl öncesi ile dönüşüm çağını biraraya getiren depolama birimleri olması sebebiyle eşik rolünü üstleniyor. Bu rolde, etimoloijik akrabalıklarda ve 19. yüzyıl öncesi metinlerinde alışkanlığa dönüşen tarihsel kullanım biçimlerini içermesi ve birtakım yeni kavrayışların ve ıstılahat gerilimlerinin sızdırılması söz konusudur. Sonuç olarak, sadece “alan”a kapatılan kalfanın, uzmanlık alanlarına ayrılmış mühendisin, ilim, fen ve sanat alanlarına dair bilgilerle mimarlık üretecek yegâne aktör inancında biçimlenen bir “orkestra şefi” olarak mimarın icadı bu zamansal aralıkta ortaya çıkmaya başlar. Mimarlık tarihi ve sanat tarihi disiplinlerinin doğuşuyla eş zamanlı olarak, estetik içerisinde ve tarihsel biçim repertuarına başvurarak mimarlık üretiminin sayısal standartlara indirgenmeye başlanması yine benzer tarihsellikte icat edilir. Mimarlıkların tasniflenme alışkanlıkları, örneğin sivil mimarlık, mülki mimarlık ve umumi mimarlık kategorileri oluşmaya başlar. Mülkün parçalanışıyla birlikte, mülk ve mekân krizleri ortaya çıkar. “Umumi” veya “kamusal” fizikselliğin sınırlarını belirleme, sayısal standartlarla uygun hale getirme, müşterek mekânları ayırma ve umumî/kamusal olanın doğrudan tahayyül edilerek mekânsal sınırların oluşturulma sancısı yaşanır. Böylelikle “umumi” özelinde mekânsal düzen yaratma çabası/sancısı yeni bir sorunsal olarak tecrübe edilmeye başlanır. “Müphemlikten muhkemliğe” doğru salınımın görülmeye başlandığı bu zamansal aralık, üç düzen altında “sınırlar” belirleme saplantısına dönüşür. Saplantının kendisi katı sınırlar üretme, bilgi biçimleri dayatma ve sınırlarası ilişkileri kaçınılmaz hale getirmenin deneyimi olur.
  • Öğe
    MİMARLIK YAZININDA ÖZNELLİK-NESNELLİK: AVRUPA’DA CAMİ MİMARLIĞI BAĞLAMINDA BİR KARŞILAŞTIRMALI OKUMA
    (2018) Mehmet ATLI
    vii ÖZET Doktora Tezi MİMARLIK YAZININDA ÖZNELLİK-NESNELLİK: AVRUPA’DA CAMİ MİMARLIĞI BAĞLAMINDA BİR KARŞILAŞTIRMALI OKUMA Mehmet ATLI Mardin Artuklu Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Doktora Programı 2018: 155 Sayfa Bu doktora tezinde, mimarlık yazınında öznellik-nesnellik sorununu ele almak üzere, Avrupa’da cami mimarlığını konu edinen iki metin karşılaştırılmaktadır: Tez yazarının kimi Batı Avrupa kentlerinde gerçekleştirdiği cami ziyaretlerini ve gözlemlerini yazınsallaştırdığı bir “seyahat anlatısı” ile sanat tarihçisi Christian Welzbacher’in “Europas Moscheen: Islamiche Architektur Im Aufbruch” (Avrupa Camileri: İslami Mimarinin Yola Çıkışı) adını taşıyan kitabı. Dil, yöntem, görsellik ve konuya yaklaşım açısından farklılıklar taşıyan ve biri öznel diğeri nesnel denebilecek iki ayrı yönelimi örnekleyen bu iki metin üzerinden “mimarlık yazınında nesnellik mümkün müdür?” sorusu irdeleniyor; iki farklı yazarın gözünden ve dilinden iki farklı cami mimarlığı anlatısı ortaya serilirken, öznellik-nesnellik ayrımını sorunsallaştırmak üzere İslam, Avrupa, Mimarlık-Dil eksenlerinde bir karşılaştırmalı okuma yapılıyor.
  • Öğe
    DOMESTİK YAŞAM: BİR KONUT KURAMI İÇİN ALTLIK
    (2019) Zemzem TAŞGÜZEN
    VI ÖZET Doktora Tezi DOMESTĠK YAġAM: BĠR KONUT KURAMI ĠÇĠN ALTLIK Zemzem TAġGÜZEN Mardin Artuklu Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Anabilim Dalı 2019: 339 Sayfa Konut, mimarlık alanında çalıĢılmaya baĢlandığı 1930‟lardan günümüze, ge-leneksel konut/modern konut gibi ikilikler ve Türk evi/Anadolu evi gibi genellemeler etrafında çözümlenmiĢ; gündelik yaĢamı ve değiĢimi dıĢlayan ezeli ve ebedi bir ko-nut fikri literatüre hakim olmuĢtur. Güncel konut çalıĢmalarındaki iĢlevsel ve analizci dil, nitelik/nicelik tartıĢmalarını yükseltmiĢ; ev, “yuva” ve “özel alan” gibi tanımla-malarla gittikçe kapatılarak idealleĢtirilmiĢtir. “YitirilmiĢ ev” söylemleri mimarlıkta nostalji damarını beslerken, evin anlaĢılmasının önündeki engelleri de çoğaltmıĢtır. GeçmiĢte olduğu gibi günümüzde de sıradan insanın konutunu nasıl kullandığı, pratiklerinin nasıl çeĢitlendiği, domestik iliĢkilerin ne Ģekilde sürdürüldüğü bilinme-mektedir. Bu tez çalıĢmasının amacı, artık kullanılamaz durumdaki eski kavramsal yaklaĢımları sorunsallaĢtırmak, konut araĢtırmalarına dair yeni bir kavramsal yak-laĢım geliĢtirmektir. Bu tez çalıĢması “evi nasıl anlayabiliriz?” sorusunu tez yazarının kendi do-mestik yaĢamından oluĢan bir anlatı metniyle tartıĢmaya açar. Tarihi yazılmamıĢ evselliklerin, sıradan ev sakinlerinin ve topluca bir “meta” anlatıya sıkıĢtırılmıĢ olan-ların tarafından meseleye yaklaĢır. Konutun, domestik yaĢamdan ve toplumsallıktan baĢka bir Ģey olmadığını; toplumsal iliĢkilerin, gündelik eylemlerin ve tarihsel dina-miklerin konutla çatıĢarak, didiĢerek ve değiĢimle üretildiğini ortaya koyar. Konuta dair geleneksel söylemleri de bütüncül teori önerilerini de eleĢtirir. Domestik yaĢa-mın sonsuz tezahürlerini ortaya koyacak bir teori beklentisinin mümkün olmadığına iĢaret ederken; öznelerin eylemlerinin çeĢitliliğine ve iliĢkilerin karmaĢıklığına odak-lanan bir konut kuramı için altlık oluĢturur. Konut araĢtırmalarının interdisipliner, esnek ve özerk bir zeminde yürütülmesinin önemini vurgular.
  • Öğe
    NETWORK TOPLUMUNDA KENT: KADIKÖY, FATİH VE SULTANBEYLİ ÖRNEKLERİ
    (2018) Vedia Derda TAŞAR
    ÖZET Bu çalışmada network, kentleşme pratiklerine ve toplumsal yapıya yeni bir bakış açısı sunmaktadır. Network perspektifinden toplumsal ve kentsel yapıyı ele almak, enformasyon teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte somutlaştırılabilen ilişki ağlarının ve bağlantılarının ortaya konulduğu bir düzlem içerisinden düşünebilme imkanı vermektedir. Networkte akışlar uzamı olarak ifade edilen bu düzlem içerisinde bilgi, enformasyon teknolojilerinin aktivatörlüğünde yeniden üretilmekte, yapılandırılmakta ve sonuç ürün olarak ağda yer almaktadır. Bu kapsamda bilginin yönetimi networkün çalışma sisteminin en önemli öğesi olarak, kentsel işlev ve süreçlerinde de belirleyici olmaktadır. Sonuçta network kendi zaman ve mekan ilişkileri olan ve bu ilişkileri mevcut kent örgütlenmesinin üzerinde onu saracak şekilde ortaya koyan bir yapı olarak kentleşme süreçlerine etki etmektedir. Bahsedilen network ilişkileri bağlamında bu çalışma, yeni bir kentleşme biçimi olarak network kenti çerçevesinde kentsel ve toplumsal örgütlenmelerin varlığını ve dönüşümünü yakınlık ilişkileri içerisinden tartışmayı hedeflemektedir. Çalışmanın sorusu, network kentleşmesinde yakınlığın dönüşen anlamı içerisinde yeni ilişkilerin hangi kavramlar ve bağlamlar üzerine kurulduğudur. Buradan hareketle çalışmada, networkün uzam ilişkileri içerisinden toplumsal ve kentsel yapının dönüşüm süreci ilk olarak network toplumu ve network kenti başlıkları altında irdelenmektedir. Bu kapsamda toplumsal örgütlenme düzleminde bireysel ve kolektif kimliklerin oluşumu, kültürel kodların aktarımı ve bu kodlara verilen kabul etme veya tam tersi reddetme (içselleştirememe) durumlarıyla birlikte ele alınmaktadır. Kentin network pratiği içerisinde, bilgi endeksli olarak nasıl bir yeniden üretim sürecinin içerisine girdiği tartışılmakta ve networkün hakim çıkar ve pratiklerine göre odak ve merkez noktalarının oluşum süreci irdelenmektedir. Aynı zamanda kentsel yapılanma sürecinde networkün küresel ancak eşitsiz bir dağılım ürettiği öne sürülerek, bu dağılım yakınlık kavramı ile tartışılmaktadır. Yakınlık kavramı çalışmanın da ana kurgusunu oluşturarak, çalışmada network kentleşmesinde fiziksel çağrışımlarından ziyade ilişkisel bir zemin içerisinde fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal vi etkileşimlerin kurulumlarının araştırılmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda yakınlık kavramına network perspektifinden bakılarak networkün hakim akışlar uzamının tüm etkileşimlerinin bu bakış açısından anlaşılması amaçlanmaktadır. Bu çerçeve içerisinde network pratiğinde yakınlık ilişkilerine çalışmada hem teorik hem de başta bahsedilen network toplumu ve network kenti bölümlerinin kavramsal düzlemi çerçevesinde deneysel olarak yaklaşılmaktadır. Alan araştırmasında klasik kent araştırmalarının ötesinde dinamik ilişki ağları elde edilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda network düşüncesinin kentsel düzlem içerisinde ete kemiğe büründürülmeye çalışıldığı çalışmada, networkte kentsel düzlemde kurulan ilişkiler çerçevesinde ‘networkün içinde olma’, ‘networkte arada kalma’ ve ‘networkün dışında olma’ durumları içerisinden yakınlık kavramı irdelenerek konunun tüm network pratiklerinde ele alınması sağlanmaktadır. Örneklem alanı olarak bahsedilen pratikler içerisinde sırasıyla seçilen Kadıköy, Fatih ve Sultanbeyli (İstanbul) ilçeleri bağlamında yakınlık ilişkilerinin farklı toplumsal yapılarda ve kent odaklarında çalışılması sağlanmıştır. Bu yapılırken teorik irdelemenin yanı sıra alan araştırmasının önemli bir aracı olan derinlemesine mülakat tekniği kullanılmıştır. Teorik irdeleme ve alan araştırmasından hareketle çalışmanın ana bulgusu, kentleşme eyleminin network süreci ile birlikte zaman, mekan, toplumsal ilişkiler ve kentsel örgütlenmeler bağlamında farklılaştığı odağında toparlanmaktadır. Bu durum alan araştırmasında networke üç farklı yakınlık ilişkisi içerisinden irdelendiğinde, yakınlık ilişkilerinin network pratikleri içerisinden yapılandırıldığını ve bununla ilişkili olarak da networkün üretici bir kültür ve yaşam süreci olduğunun ortaya konulmasının mümkün olduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda network kapsayıcı bir bütünlük içerisinde bazı yerleri odak ve merkezler halinde içerisine almakta ve bunun yanında da ötekileri dışarıda bırakmaktadır. Kentsel ilişki ve bağlantılar da networkün belirlediği akışlar içerisinden özel bir yakınlıkla şekillenmektedir. Sonuç olarak çalışmada, teorik ve deneysel irdelemelerle ortaya konulan network pratikleri içerisinde yakınlığın networkün kavramsal düzleminde mesafe ilişkileriyle sınırlandırılamayan, herhangi bir coğrafi temele oturtulamayan, güç ilişkilerinin de bu bağlamda uzamsal ilişkiler içerisinden belirlendiği bir durum olduğu gerçeği ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda irdelenen düzlemle ilişkili olarak, yakınlık ilişkilerinin ortak pratikler ve çıkarlar içerisinde kurulabildikleri ve bireysel ve kolektif kimlik vii örgütlenmeleri içerisinde yeni anlam ve aidiyet ağlarını marjinal şekilde oluşturabildikleri görülmektedir.